Şair Hüseyin Akın'ın canı çok yanmış olmalı. 20 Haziran'da yayımlanan (Milli Gazete) "Dört yanlış bir 'doğru'yu sürükleyerek götürüyordu..." başlıklı yazısında, "Hafif cevaplardansa ağır sorular taşımayı yeğ tutarım. Bugün bir çok şey'in hâlâ cevabı bulunmamışsa soruların güzel sorulmayışıyla çok yakından ilgisi vardır" diyor. Sevgisizliğimizi edebiyata, daha da içeri şiire indirgersek, can acıtıcı bir manzara ile karşılaşırız; bu doğru. Fildişi kulelerine tünemiş konformist, oportünist, pragmatist ve Makyavelistler'in yönettiği ve yönlendirdiği edebiyat "piyasası" kokuşmuş, düşmüş ve artık itibar kaybı yüzünden bir modaya dönüşmüşse, bunun sorumluluğunu hafif sorulara hafif cevaplar verenlere yüklemek gerekiyor. *** Her yazdığını 'kutsal metin' olarak gören, dergisini veya yayınevini edebiyatın ana nüvesi olarak kurgulayan veya böyle olduğuna inanan, kendi -ve bir adım- dışındaki hiç kimseyi adam yerine koymayan bir bakış açısı, başkasını nasıl sevebilir ki!.. *** Hüseyin Akın, insanın artık "imkan" olarak görüldüğü bir dönemde, sevgisizliğe şaşırmamak gerektiğini söylüyor ve ekliyor; "... Hepimiz kötüyüz. Sevmiyoruz birbirimizi. İki yüzlüyüz... Anlamıyorum, yoksa burs mu veriyorlar birbirini sevmeyenlere?" Yukarıda tanımını bulan tip şairler bu sorunun altını başka sorularla doldurabilir: "Neden imza günüme bu kadar az insan geliyor? Neden benim dışımdakiler çok seviliyor? Bizim dergiden daha çok satan dergilerin özelliği ne? Şiir gecemiz niçin durgun, donuk geçti?..." Çünkü birbirimizi sevmiyoruz... Kendi yazdıklarını bile geri dönüp okumayan binlerce şair, ülkede basılan şiir kitaplarının tirajı bini geçmezken nasıl böyle hafif sorularla kendini haklı çıkarmaya çalışabilir? *** İşte Hüseyin Akın'ın "ağır soru"larından birkaçı... Ben de bu soruları soruyorum. Önce kendime, sonra onlara ve size... * Gerçek ve hakikat okurların elinde yeni doğmuş incitilmemesi gereken bir bebek gibi itinayla taşınıp korunurken, yazarların elinde neden her dakika şekil değiştiren bir nesneye dönüşüyor? * Özellikle sanatçılar gerçeklerle oynadıkları gibi gerçekliğin de kendileriyle oyun oynamalarına neden bu denli izin verirler? Yoksa 'doğru' dediğimiz şey bezden bir bebek mi? * Namusun anlamını daraltan namussuzlardır. Öyle ki, sıkışıp kaldıkları kötülük ve fenalıktan kafalarını çıkarabilecekleri bir pencere, soluklanacak hava bulmak isterler. Sözdeki cila, kıyafetteki şatafat kayıtdışı bir namussuzlar zümresi meydana getirmiştir. Dar anlamlara ve devrik cümlelere sığınmadan karşınızdakinin gözlerinin içine bakabiliyor musunuz? * Edebiyat dergileri acaba neden bu kadar az alıcı, okuyucu bulurlar? Bunun tek sebebi klasik ifadeyle hep duyarsızlık ve umarsızlık mıdır? Acaba edebiyat dergilerinde okuyucuyu manüple eden taraflar -gizli maniplasyonlar- bu tirajsızlığın sebebi olamaz mı? * Siz hiçbir yeniyetme yazma heveslisinin köprünün tam ortasındayken 'edebiyat abi'sine içinde uzun zamandır sakladığı şeyi 'aslında sen bir ayısın' gerçeğini söyleme cesareti gösterdiğine tanık oldunuz mu? Olmadınızsa neden?.. *** Cevaplarınız?...