Var mısınız?...

A -
A +

Seneca, "İnsan hangi limana gideceğini bilmezse, hiçbir rüzgâr ona yol gösteremez" der. Hangi rüzgârın önünde ve nereye gittiğimizi hiç düşünüyor muyuz? Her akşam duvarda yüzümüzü bekleyen aynanın karşısına geçip, günün muhasebesini kendi gözlerimizin içine bakarak yapmayalı ne kadar zaman geçti, hatırlıyor muyuz? Nasıl da değişiyor insan değil mi? Hangi şartta olursa olsun değişmeyeceğini söylediği; hayır, iddia ettiği, değişmezlerinin (lâyetegayyer) bile nasıl değiştiğini gördükçe dehşete kapılıyor. Bir gün önce, yaşadığı mahallenin herhangi bir sakini iken, sabah gözlerini "büyük adam" olarak açanların şaşkınlığını düşünebiliyor musunuz? Çevrenize bakın ve her sabah yepyeni bir güne değişmiş bir çehreyle selâm verenlerin hallerindeki bu dehşetli ve zavallı farklılığı görün... *** "Değişim", sözlüklerde "tebeddül", "başkalaşım" ve "tahavvül" olarak açıklanıyor. "Dönüşüm"ün anlamı da buna yakın, fakat "şekil veya hâl değiştirme" karşılığı bu fiile daha çok yakışıyor. İlki tamamen başkalaşmayı, ikincisi ise, özü koruyarak bir hâlden başka bir hâle geçmeyi açıklıyor. Bugün, ne yazık ki, değişerek dönüşenlerin veya dönüşerek değişenlerin kafa karıştırıcı duruşları ile yönümüzü tayin etmeye çalışıyoruz. Hayatımızın belli bir dönemine kadar kendimiz "gibi" kalmayı başarmış olsak dahi bir süre sonra hayata tutunabilmek için dönüştürüldüğümüzü neden kabul etmiyoruz? Lamark'ın ortaya atıp Darwin'in geliştirdiği "varlıkların değişerek birbirine dönüştüğü" tezini (istihale ve tahavvül nazariyesi) savunmuyorum elbette; ama, varlığımızın sonrası için dış etkenlerin biçtiği yeni rollerle vaziyet almak zorunda bırakılıyoruz. *** Ve hayatımız bütünüyle bunları konuşarak geçiyor değil mi? Öyleyse aslolan nedir? Bir tuzak gibi gördüğümüz bu değişim ve dönüşüm denklemini kendi gerçeğimize göre yeniden yorumlamak... Kalbimizin içinde duran ve artık kök salan inançlarımızı, renklerimizi, değerlerimizi ve en önemlisi de değişmezlerimizi biraz daha okşayarak sarılmalıyız hayata... Çünkü hayat geçiyor. Geride bir yığın soru işareti, yaşanmamışlık bırakarak ve değiştirip dönüştürenlerin projelerini dinleyerek... Aslolan, bizi kendi doğrularıyla değiştirip dönüştürmeye çalışanlara karşı susmanın öldürücü kararlılığı ile insanlığın ortak doğrularına hizmet etmeye çalışmak... Çünkü, Hz. Ali (r.a.)'nin dediği gibi, "Yüksek derecelere büyük yorgunluklarla erişilir." *** Ertelediklerimiz adına yaşadığımız/ yaşayacağımız o büyük pişmanlığı Jorge Luis Borges'in ironik anlatımıyla okumaya ne dersiniz? "Eğer yeniden başlayabilseydim hayata, ikincisinde daha çok hata yapardım. Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım. Neşeli olurdum ilkinde olmadığım kadar. Çok az şeyi ciddiyetle yapardım. Temizlik sorun bile olmazdı. Daha çok riske girerdim (...) Hayatın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben. Elbette mutlu anlarım oldu ama yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu. Farkında mısın bilmem, hayat budur zaten; anlar, sadece anlar. Sen de 'an'ı yaşa (...) Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır, çocuklarla oynardım, bir şansım daha olsaydı eğer... Ama işte, 85'imdeyim... Biliyorum... Ölüyorum!..." *** Var mısınız, sizi gerçek limana götürmeye çalışan rüzgâra teslim olmaya?... Var mısınız, büyük davalar ve değerler için yaratılmış olduğunuzu yeniden yorumlamaya?... Var mısınız, tornalara atılmış olsanız bile kendiniz kalmaya?... Var mısınız!...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.