Yar'dan mektup...

A -
A +

Üç hafta önceki yazımı, "... siz de bizi yalnız bırakmayın" diye bitirmiştim. Bu sesime o kadar çok karşılık geldi ki, mutluluğumu paylaşmak istedim sizlerle... Ordu/ Ünye'den yazan şair İsa Yar, "Yansımalar'da; '...siz de bizi yalnız bırakmayın' diyorsunuz. Yalnızlık... Şairseniz, bu duygudan azade kalmanız mümkün mü? Yalnızlık hissi içinde veya öyle bir hissin içinde olmaz mısınız; kalabalıklara rağmen... Yalnız değilsiniz. Öyle bir bahçenin gülüsünüz ki, -Muhammedî- rayihanız aldığımız nefes kadar yakın bize" diyor. Ne söyleyebilirim ki Rabbim?!.. Sevgili Yar, "Bırakın ayrık otları olsun aranızda, siz yüzünüzü 'ışık'dan çevirmeyin ki, biz renginizi temaşa edip, rayihanızı hissedelim" diyerek devam ediyor satırlarına... O kadar etkili biçimde dillendiriyor ki duygularını, "bazı beyinsizlerin köksüzlüğüne (mankurt)" taşrada bulunuyor olmasına rağmen Yesevi ışığının ve alperen duyarlılığının her yanını kavradığını isbat ediyor. ğ 'Huzur'un şiirini yazdı Türk Edebiyatı dergisinin haziran sayısında, bir şiirini okumuş, çok beğenmiştim. Mektubuyla birlikte iki adet şiirini de göndermiş, İsa Yar. "Huzur" şiirinde şöyle sesleniyor: "Seni sordum bugün/ yoktun/ Biz bu diyarın insanları/ bahar gözlü çocuklarız/ kırda bulduk nisanları/ lisanları/ sükutun lügatından/ biz bizi anlarız/ biz bize ağlarız/ köyde tattık hürriyeti/ yitirdik şehirde/ bin nehirde/ yıkanmaz kirimiz/ yürüyen cesetleriz/ köyde kaldı dirimiz/ Şehrin labirentinde/ sır veren pencerelerden/ taş sokağa bakarız/ dayattılar bu hayatı/ 'sağlığa zararlı' sigaralarla/ hüznümüzü yakarız/ kötülere ikram eder/ gücümüz yettiğince/ dost kalbleri yıkarız/ seni sordum bugün/ ben yoktum..." Tertemiz bir Türkçe ile imajlarını yerli yerine yerleştiren Yar, dostu Zeki Ordu'ya ithaf ettiği uzun şiirinde de aynı başarılı söyleyişini tekrarlıyor. Güzel ve özel insanlar Zeki Ordu, Fatih Ordu, Hüseyin Yıldıran, Ahmed Şahin, Yahya Cumhur Tapçı, Faruk Çakır, İslam Ürkmez... dostlardan da selam gönderiyor. ğ İyi ki varsınız dostlar İsa Yar, mektubunun bir yerinde; "Küllük'te gazetemiz okunur. Murat Başaran'ın 'çay kimi çağırır', 'haklı olmak neye yarar' gibi yazıları, Muammer Erkul'un, M.Necati abinin, R. Er... yazarlarımızın hale muvafık makaleleri itina ile panoda yerini alır. A. Sırrı Arvas'ın 'Herkesin bir hikayesi var' kitabından sahifeler tüketilir!" diyor. Bu güzel dostun ve onun gibi ülkemin her köşesindeki dostlarımın aynı düşüncede olduğunu çok iyi biliyor, buna inanıyorum. Eğer, bu kadar samimi olmasa idi şunları söyleyebilir miydi: "Türkiye gazetesi Türkiye demektir. İstanbul, Anadolu demektir. Belki, bütün Türk-İslam demektir. Yedi iklim- üç kıta demektir. Ve dahi ben, sen yani biz demektir. Esasen söylenecek çok şey var; şimdilik bizde saklı kalsın. Ancak ifade etmem gerekir ki, sizi seviyoruz: Öz canımız kadar..." Ben -yani biz- sizleri nasıl seviyorum/ seviyoruz bilemezsiniz. Sadece Güneysu Çayevi'ndeki değil, Türkiye'nin bütün mekanlarında bizi konuşan dostları da... İyi ki varsınız...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.