Zirvedeki icracı

A -
A +

Gel nazlı güzel, gel bana can ver ülüşünle Gel sînemi, aç yâremi, gör kalbimi, dinle Aşkın yakıyor ruhumu her lâhzada cânan Gel sînemi, aç yâremi, gör kalbimi, dinle... Udî Hırant Emre'nin bu hicaz şarkısıyla başlıyordu söylemeye... Ardından Sadettin Kaynak, Osman Nihat Arkın, Selahattin Pınar, Cinuçen Tanrıkorur... "Narçiçeğim"le tanıştıktan sonra, o sesin sahibinin izini sürmek gerekiyordu. Dr. Osman Simav, ışık tuttu yolumuza ve TRT'de, yıllardır başarıyla görev yaptığı "mektep"te bulduk kendisini. O'nu; yani Melihat Gülses'i... Eski Pera'dan Üsküdar'a, Kalamış'tan Atina'ya, saraydan Anadolu köylerine kadar uzayan bir coğrafyanın, parlak bir seste yeniden şahlanması... "Melihat Gülses'in icralarında, Türk musıkisinin ihtişam özelliği dikkat çeker. Onun sesinde bazen nar çiçekleri, bazen akasyalar açar... Bazen masmavi bir limana dönüşen gözlerin sükunetinde deryanın coştuğunu fark edersiniz... Bazen de yaşlı gözlerin kurutulduğu bir sabırlı hasret çığlığı duyarsınız..." Bu sözler, Dr. Yılmaz Karakoyunlu'ya ait... Bestenin ruhu "İcra elbette çok önemli. Yıllarca önce yazılmış bir güftenin ya da notanın sahibini anlayabildiğimizde başarabiliyoruz doğru icrayı. Bestenin ruhuna girmeden, nasıl doğruyu bulup yansıtabiliriz, besteciyi tanımadan nasıl onun adına sözcülük yapabiliriz ki?" diyor Melihat Gülses... Genç sanatçıların önemli işlere imza attıklarını söylüyor ama onlardan tek bir ricası var: "Ne olur şarkıları doğru söyleyin. Yorumlarınızda kendi ses kalitenizi, gırtlağınızı, doğaçlamanızı kullanabilirsiniz ama eserin bütünlüğüne saygılı olun!" Televizyon ekranlarının giderek popüler kültürün kalesi olmaya başladığını ve müthiş bir yozlaşmanın yaşandığını söyleyen Gülses, "Biz sanatçılar, toplumun bilinçlenmesi için ayaktayız. Siz gazeteciler de öyle... Bizler doğruyu yaptığımız sürece halka iyi örnek olacağız. Ama üç kuruşluk menfaatler için koskocaman bir kültürü, medeniyeti, geçmişi ucuzlatmayalım" diyor. Türk musıkisine icracı olarak yaptığı katkıları sadece TRT'yle sınırlı değil. Yurtdışında verdiği konserler, ortak projeler, İstanbul'da aldığı sahnelerdeki başarılarıyla da "ciddi" bir iş yaptığı bilincini taşıyor. Çünkü, Tatyos Efendi, İstanbul Türküleri-Rembetiko, Viyana'dan İstanbul'a Şarkılar, Klasikten Fanteziye gibi projelerin altından kalkabilmek herkesin harcı değil... Eşi de bestekâr Eşi Necip Gülses'in de önemli katkılarını gören sanatçı, özellikle, "İstanbul'dan Atina'ya Türküler" konser ve CD'sinde (Baki Kemancı, Uğur Işık, Göksel Baktagir, Fahrettin Yarkın, Muammer Ketencoğlu gibi saz sanatkârlarıyla çalıştı), bir icracının nasıl zirveye çıktığını isbat etti. Türkçe kadar Rumca telaffuza da hakim olan Gülses, Fransız soprano Catherine Dubosc ile birlikte Şevki Bey ve Schubert'in eserlerini seslendirirken de zirvedeydi. Acımasız bir kirlenmenin yaşandığı sosyal hayatımızda, şükür ki, tertemiz duran sanat/çılarımız var. Melihat Gülses, icrası, yorumu, aldığı eğitim/terbiye, hazmettiği İstanbul kültürü ile yüzümüzün akı olmayı başarıyor. Bu değerli sanatçıyla tanışmamızı sağlayan Türk Musıkisi Vakfı da öyle... (0 212 286 96 10) Aranan sesimiz 1958 Konya/Akşehir doğumlu olan Melihat Gülses, babası kanuni A.Tahir Köseoğlu ile başladığı müzik eğitimini, 1976'da girdiği İTÜ Türk Musıkisi Devlet Konservatuarı'nda tamamladı. Bekir Sıdkı Sezgin, Alaeddin Yavaşça, Tülûn Korman ve Nurten Erpek'ten yararlandı. 1981'de İstanbul Radyosu'na girdi. 1994 yılında ABD'de basılan "Tatyos Efendi" CD'sinde bestecinin eserlerini okudu. Kudsi Erguner'in kurduğu "İstanbul Hanımları (Harem) Topluluğu" ile çeşitli ülkelerde konserler verdi. 1996'da Uluslararası İstanbul Müzik Festivali'nde "İstanbul Türküleri-Rembetiko" isimli konserinde Rumca ve Türkçe olarak türkülerimizi seslendirdi. 1997'de festival çerçevesinde "Viyana'dan İstanbul'a Şarkılar, Şevki Bey-Schubert" isimli konserde Şevki Bey'in; Cinuçen Tanrıkorur'un 45. sanat yılı münasebetiyle düzenlenen konserde ise bestecinin fantezi eserlerini okudu. 1998 yılında Aya İrini'de düzenlenen bir konserde Fransız soprano Catherine Dubosc ile birlikte solist olarak sahne aldı. 1999'da CRR Konser Salonu'nda "Geçmişten Günümüze Fanteziler" ve 27. Uluslararası İstanbul Festivali'nde "Klasikten Fanteziye" isimli iki ayrı solo konser verdi. Geçen yıl da İstanbul türkülerini Türkçe ve Rumca olarak CRR'deki bir konserde seslendirdi. Sanatçı, solo veya çeşitli topluluklarla birlikte yurtiçi ve yurtdışı (Mısır, Almanya, İspanya, Fransa, Yunanistan) konserlerine de çıktı. Halen TRT İstanbul Radyosu'nda çalışan sanatçı, besteci Necip Gülses ile evli... Kökten geleceğe Melihat Gülses, 20 Haziran'da önemli bir sahne çalışması daha yapıyor. 29 Uluslararası İstanbul Müzik Festivali kapsamında Atatürk Kültür Merkezi Büyük Salon'da sahneye çıkacak olan sanatçı, "Kökten Geleceğe Türk Müziği" başlıklı programda birbirinden güzel besteleri seslendirecek. Konserde, ülkemiz kültürünün önemli öğelerinden biri olan geleneksel Türk müziğinin evrensel müzikte yerini alması için başlatılan çalışmaların bizzat uygulayıcı kurumlarından biri olan İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı mezunu ve mensubu sanatçıların oluşturduğu topluluk ile İhsan Özer yönetimindeki özel bir orkestra eşliğinde sahne alacak olan Gülses, Hüseyin Sadettin Arel, Muhlis Sabahattin, Kaptanzade Ali Rıza Bey, Dramalı Hasan, Refik Fersan, Ercüment Berker, Yalçın Tura, Mutlu Torun, Selahattin İçli ve İhsan Özer'in şarkılarından örnekler sunacak. YORDAMEğer Eğer, bütün etrafındakiler, şaşırıp kabahati sana attıkları zaman, sen akıl ve soğukkanlılığını muhafaza edebilirsen; Eğer, sana kimse inanmazken bile, sen kendine güvenir ve onların inanmadıklarını bile hoş görebilirsen; Eğer, bekleyebilir ve beklemekten yorulmazsan; Yahut, iftiraya uğrar da, iftira ile mukabelede bulunmazsan; Yahut, garaza tahammül eder ve sen de garazkâr olmazsan ve yine de fazla iyi görünmeye çalışmaz ve şikayet edip konuşmazsan; Eğer, hayal edebilir ve gayelerini sadece düşüncede bırakmamaya çalışırsan; Eğer, felaketle saadeti bir tutabilir, bu iki hilekârı aynı şekilde karşılayabilirsen; Eğer, gerçek olan sözlerin, ahmakları aldatmak için alçaklar tarafından değiştirildiğini duyar da katlanabilirsen; Yahut, bütün ömrünü uğruna harcadığın şeylerin yıkıldığını görür de hemen koşup yorgun argın ellerinle onu tekrar yapabilirsen; Eğer, bütün varını bir yığın yapıp da gereğinde onu tek bir gaye uğruna feda edebilir ve zararın hakkında hiç bir söz etmeden tekrar yeniden başlayabilirsen; Eğer, dermanı çoktan tükenmiş olan kalp ve sinirlerine bir emirle yeniden güç verebilirsen; Ve sana "mukavemet et" diyen iradenden başka hiçbir şeyin kalmadığı zaman ayakta kalabilirsen; Eğer, ayak takımı ile görüşebilir ve yine de faziletini koruyabilirsen; Yahut , krallarla dolaştığın halde, gururlanıp benliğinden kaybetmezsen; Eğer, ne seven dostalarının ve ne de düşmanlarının sözleri seni incitmezse; Eğer her şeye önem verir, fakat kimseye olduğundan fazla değer vermezsen; Eğer her dakikanın 60 saniyesini değerince kullanabilirsen; İşte o zaman dünya da, içindeki her şey de senin olur ve hatta daha fazlası; Adam olursun oğlum... (Rudyar Kipling'in oğluna yazdığı şiirden...) ALKIŞÜstad, bitmeyen şarkı Bu köşeyi takip edenler hatırlar... Azer Yaran'la yaptığımız söyleşide, ünlü çevirmen şunları söylemişti: "Herkes kendi devrinin şarkısını söyler. Bugün, geçmişin şarkılarını söylemeye çalışmamak gerekir. Onlar, kendi şarkıları söyledikleri için bugün hâlâ önemliler..." Üstad Necip Fazıl Kısakürek de kendi devrinin şarkısını söylemişti hiç şüphesiz; hem de en gür sesiyle ve hiç çekinmeden... Vefatının üzerinden yirmi yıla yakın bir zaman geçmiş olsa da Üstad'ı unutmamamız sadece bu yüzdendir. Geçen hafta içinde hem doğum, hem de ölüm yıldönümü münasebetiyle Üstad hakkında düzenlenen toplantılar birkaç noktadan önemli idi... Birincisi, bu ülke insanı, yerli sesi arayan değerlerini hiç yalnız bırakmadı; ikincisi, bu ülke okuyucusu, ruhunun derinliklerindeki fırtınayı yükses sesle söylemeye cesaret edenleri başının tacı yaptı; üçüncüsü, bu ülke halkı, fiil ve fikirleriyle kendisini ruh duruşması çağıranları her zaman duayla andı... Usta kalem Mustafa Miyasoğlu, kaleme aldığı "Necip Fazıl'a dair, hatalarla kasıtlar" (Akit, 25 Mayıs 2001) başlıklı yazıda çok önemli bir ayrıntıyı gündeme getirdi. Bugünlerde satış rekorları kırdığı iddia edilen Ahmet Altan'ın yeni kitabı ve onun babası Çetin Altan ve Üstad'la ilgili idi tesbitler... Bu kısa ama çarpıcı yazıyı mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum... Üstad için sözünü ve sesini esirgemeyenlere binlerle selam olsun...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.