Genç ressam kızımız Feray heyecanlıydı.
İnternette tesadüfen karşısına çıkan biri ile gizli gizli yazışıyordu.
“Gizli” dediğim, annesinden gizli...
Anne ile kız birlikte yaşıyordu.
Zengin bir sülaleden geriye kalan iki mirasçı oldukları için, hâli vakti yerinde bir aileydiler.
“Bendeki yerini, sendeki yerim belirler.”
Melih’in profilindeki bu “motto” Feray’ın ilgisini çekmiş, sayfayı daha derinlemesine incelediğinde hemen her konuda aynı şeyleri düşündüğü biri ile karşı karşıya olduğunu anlamıştı.
Melih’in profilindeki at fotoğrafına kadar…
Kendisi de bir at âşığı ve at ressamıydı çünkü. Aşk konusunda seçtiklerine kadar:
“Sevgi onaya gerek duymaz.”
“Ben sizi seviyorsam, bundan size ne?”
“Gül desenli bir elbise giymişseniz, o güllerin dikenlerinin gölgesinin sizi incitmesinden korkuyorum.”
“Aşk, birisine bağlanıp, onun istediklerini istemekten, onun düşündüklerini düşünmekten, yani hiç özgür olmamaktan ibarettir.”
“Sevmiş ve yitirmiş olmak, hiç sevmemiş olmaktan iyidir.”
“Aşk ile öksürük hiçbir zaman saklanamaz.”
“Aşk kum saati gibidir; kalp doldukça beyin boşalır.”
“Aşk, bir kişi ile geriye kalan herkesin arasındaki farkın çok fazla abartılmasıdır.”
“Aşk kalbimizin saygısız misafiridir. Bize sormadan gelir, bize sormadan gider.”
Yalnız bir şartı vardı Melih’in:
“Tanıştığımız günün yıl dönümüne kadar asla fotoğraf, canlı görüntü paylaşmak yok. Bir yılın sonunda bu tarihte yüz yüze geliriz.”
Zaten Melih’in farklı tarzı dikkatini çekmiş ve hoşuna gitmiş olduğundan, bu isteği de ilginç geldi ve
“Tamam” dedi Feray.
En orijinal kitap pasajlarını, en etkili şiirleri, en çarpıcı aşk sözcüklerini karşılıklı paylaşmakla geçiyordu günler.
Zaman doludizgin akıyordu ve Feray’ın Melih’e, yani büyük buluşmaya hazırlanması gerekiyordu.
Hep şikâyetçi olduğu burnuna küçük bir operasyon yaptırdı Feray. Özel elbise siparişleri verdi.
Melih’e hediye etmek üzere sanat hayatının en güzel atını resmetmeye koyuldu.
Ha, bu arada, annesine konuyu açtı. Çünkü “yılın randevusuna” iki gün kalmıştı artık.
Dilşah Hanım konuyu ilginç bulsa da kızı adına sevindi.
“Hayırlısı inşallah” dedi.
“Umarım istediğin gibi biri çıkar karşına…”
“Gözleri derin ve anlamlı baksın yeter anne” dedi kız.
Melih, sabah çıktığı Kocaeli Başiskele’den, İstanbul Etiler’e sabah on bir civarında ulaştı.
Buluşma Koçmanların müstakil evindeydi.
Anne Dilşah görüşmede bulunmayacak olmasına rağmen, özel kıyafetlerini giymiş, makyajını yapmış, üst katta heyecanını kahve ile bastırmaya çalışıyordu.
Feray, uzun boyu, doktor bıçağı görmüş küçük ve biçimli burnu, zarif ve otantik başörtüsünün ucundan görünen kumral saçları, terzisine bugün için yaptırdığı eteğiyle çalan kapıyı açtı.
Karşısında bir değil, iki kişi buldu.
Biri, gülen yüzü, cüceye yakın kısa boyu, elinde beyaz bastonu ve görmeyen gözleriyle Melih, öteki onun koluna girmiş olan yardımcısıydı.
Sadık Söztutan'ın önceki yazıları...