Övünmek gibi olmasın ailece sıkı Fenerli'yizdir. Ama maçlarda F.Bahçe gol atınca şöyle ağız tadıyla havalara sıçrayıp da "gooool" diye bağıramıyoruz. Mâlûm basın tribününde duygularımızı frenlemek durumundayız. Eh, biz de bu işi eve dönünce oğlumla beraber yapıyoruz artık... Zamanında çok yağmur yedik kale arkası tribünlerinde. Hani o G.Saray'la oynadığımız son maçta sarı-kırmızılı taraftarların "lağım suyu" diye şikayet ettiği yağmur sularına biz de çok battık çıktık. Memleketimiz Bursa'dan her hafta sonu İstanbul'a soğuk, sıcak demeden çook gelip gittik... F.Bahçe için dayak yediğimiz bile oldu. Bazen de yıllarca konuşmadığımız en yakın arkadaşlarımız... Ama asla şikayet etmedik, üzülmedik. Aksine gurur duyduk. Çektiğimiz sıkıntıları apolet yaptık omuzlarımıza. Her Fenerli gibi gururla, onurla taşıdık yıllarca... Sonra F.Bahçe'yi yazmaya başladık. Aziz Yıldırım'ın başkanlığa seçildiği ilk gün F.Bahçe yazarlığımızın da miladı oldu. O günler yüreğimiz kıpır kıpırdı. İçimiz içimize sığmıyordu. Çok mutluyduk. Çünkü biliyorduk ki Aziz Yıldırım; başkan olabilmek için yıllardır altyapı hazırlıyor, F.Bahçe'ye çok şeyler vermeye hazırlanıyordu. Diyorduk ki o zamanlar; "Ah, işte yıllardır özlemini çektiğimiz F.Bahçe Başkanı geliyor..." Ali Şen'den devraldığı başkanlığının ilk günlerinde Aziz Yıldırım'ın önemli dezavantajları vardı. Bir kere başkan olmuştu olmasına ama yönetimini kendi oluşturamamıştı. Camiamız 40 parçaya bölünmüş, hepimizin doğup büyüdüğü Anadolu'da inanılmaz bir F.Bahçe düşmanlığı başlamıştı. Üstelik Futbol Federasyonu, Trabzon'daki mâlûm kupa maçında çıkan olayların yorumunu nalıncı keseri gibi belli tarafa yontmuş, 1 yıl Türkiye Kupası'nda oynamama cezası almıştık. Adetâ ıssız yerde haksız yere dayak yemiştik. Ancak "Bir gün herkes Fenerli olacak" sloganıyla işbaşına gelen Aziz Yıldırım'ın şu sözleriyle serinletmiştik yüreklerimizi: "Milyonların sevgilisi F.Bahçe'ye düşmanlık beslenemez. Anadolu'nun bizi yeniden sevmesini sağlayacağız. Futbol Federasyonu'yla olan ilişkilerimiz de düzelecek. Basın dahil herkese eşit uzaklıkta olacağız. Camia tek yumruk olacak. F.Bahçe'yi tesise boğacağız..." Aradan 3.5 yıl geçti. Bu 3.5 yılın ardından F.Bahçe gerçekten de tesis zengini oldu. Dereağzı tümüyle yeşile, Samandıra'yla umutlar pembeye dönüştü. Bu muhteşem eserleri F.Bahçe'ye kazandıran başta Aziz Yıldırım olmak üzere herkese binlerce teşekkürler... Söylemek zorundayım ki; bu zaman zarfında büyük acılar da çektik. Milyonlarca dolarlar harcanmasına rağmen yaşanan hüsranları, Pendik faciasını yaşadık hep beraber içimiz yana yana. Löw'e "Stajyer", Rıdvan Dilmen'e "Bizim çocuk", Mustafa Denizli'ye "G.Saraylı" diye düşmanca saldıranları gördük. Sırf onlar istedi diye Löw'ün gönderilişine üzüldük. Rıdvan'a sahip çıkamadık. Basın tribününden Mustafa Denizli'ye küfreden sözde gazetecileri seyrettik ibretle... Şimdi mi? Evet, şimdi hepimiz çok mutluyuz. Çünkü şampiyonuz. Camia kenetlenmiş, tek yumruk olmuş. Bir zamanlar Aziz Yıldırım'la düşman kardeşleri oynayan Aziz Yılmaz dahi başkanın yanında ve emrinde olduğunu söylüyor. Üstelik başkanımız olağanüstü kongreyle hepsini kendi belirlediği yönetimine de kavuştu. Peki F.Bahçe'de herşey güllük gülistanlık mı? Kesinlikle hayır. Yıllardır camiayı için için kemiren tehlike ortadan kalkmadıkça F.Bahçe'de huzur tesis edilebilir mi? Son olarak bu sütunlardan başkan Aziz Yıldırım'a seslenmek istiyorum: "Sayın başkan. Biliyorum pek sevemedik birbirimizi. Ama biz F.Bahçeli'yiz. Birbirimize kin duymadan doğruları da, eğrileri de tartışacağız. Nâçizâne bir hatırlatmada bulunacağım. Aslında size sağlığınızı da, paranızı da kaybettiren F.Bahçe değil. Kim olduklarını tüm camianın bildiği çevrenizdeki bazı dalkavuklar. Onlar sadece sizin değil, hepimizin kanserli hücreleri. Kesin atın yakanızdan, hem siz ferahlayın, hem de biz..."