Antalya'da hava oldukça ılıktı... Güzel bir bahar gecesiydi anlayacağınız... Ama nedendir bilinmez, kulübede Lorant, sahada da çocukları tir tir titriyordu. Hakemin başlama düdüğü çaldıktan 2 dakika sonra durumun farkına varan Antalya da hiç zaman kaybetmiyordu. Baskın basanındır misali evsahibi ilk 15 dakika öyle bir çöreklendi ki Fener'in üstüne, japon yapıştırıcı gibi yapıştı, hiç ayrılmadı. Antalya otobanı, Fener için kaza yapmaya müsait bir zemindi. Ne de olsa bir deplasman maçıydı. Üstelik rakip, kuyunun dibinde can çekişiyor, nefes almak için küçük bir ışık arıyordu. Dahası, Fener son haftalarda var ama yoktu. Futbol oynamadan gelsin puanlar diyordu... Acaba Antalya'da da böyle mi olacaktı?.. İlk 45 dakika bittiğinde Fener amacına ulaşmıştı... Hatta "büyük hedef"ini (!) tam 12'den vurmuştu. Beraberlik için varını yoğunu ortaya koyan sarı-lacivertli ekip, ikinci yarıda işin içine bir kaza golü de sıkıştırırsa hiç de fena olmayacaktı!.. Çünkü görüntü buydu. Fener'i beğenmek mümkün değildi... Johnson'la Fatih dışında koşan, coşan, yıkan, yıkayan yoktu. Revivo'nun yerine forma verilen Rapaiç "hiç"ti... Ogün, ön liberoda Antalya ataklarına neredeyse tek başına karşı koyuyor görüntüsü veriyordu. Fakat, her an bir hata yapacakmış korkusuyla yürekler hop oturup hop kalkıyordu. Kısacası Fener, topyekûn korku içindeydi ve güven vermiyordu. Lorant'ın bakışlarındaki "tek puan" arzusu 1 saat boyunca hiç eksik olmadı... Muhtemelen bu yüzden ikinci yarıda Andersson'u bile oyundan alarak golü iyice şansa bıraktı. Fener yine cesurca çıkamıyor, golü sanki kör kurşunda arıyordu... Filmin ilk 1 saatlik özeti işte böyleydi. Ne olduysa son 20'lerde oldu. Fener, gelincik çiçeği gibi açıldı, saçıldı, Antalya'da kır gezintilerine başladı. Belli ki korkunun ecele faydası yoktu. Bu dakikalar Fener'in en haklı olduğu dakikalardı. Oktay'la golü bulmanın zevkine varmışlardı. İşte bu zevk, cesareti de körüklemişti. 1-0'a rağmen Fener, rakip kaleden bir an olsun ayrılmıyor, 60'la 70 arasındaki dakikalarda koca bir sezonun en güzel görüntülerini sergiliyordu. Sonra yine "Ne olur ne olmaz" tedirginliği ve 1-0'ı koruma düşüncesi... Antalya hırs yapıyor, hız yapıyor, hırpalıyordu... Ama beklenen patlamayı bir türlü yapamıyordu. Sonuçta kazanmayı isteyen değil, kaybetmemeyi düşünen taraf olan F.Bahçe kazanıyordu!.. Yani çekirge yine sıçramıştı... Bu her zaman böyleydi... Ve yine böyle olmuştu...