Netanyahu’nun kısa süre içinde Trump’ın kapısını ikinci kez çalması, diplomatik temasın çok ötesinde, derin bir kaygının, endişenin yansımasıdır... Peki bu telaşın arkasında ne var?
Bunu iyi anlamalıyız... “Suriye’de, ne Türkiye’yi ne de başka bir aktörü istemiyoruz” diyen Netanyahu’nun kendisi orada ne planlıyor acaba?!. Bu telaşın arkasındaki niyet ne, Netanyahu neyin peşinde?
Bir yandan “Türkiye ile çatışma istemiyoruz” diyor ama aynı Netanyahu, “Türkiye’yi de Suriye’de istemiyoruz” diyor.
Türkiye’nin Suriye topraklarında askerî üs kurma hazırlığında olduğu yönünde kulis bilgileri dolaşıyor.
Bu süreçte İsrail, Suriye lideri Ahmet eş-Şara’nın yarınki Antalya Diplomasi Forumu’na davet edilmesini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile baş başa görüşecek olmasını kaygı verici sonuçlar doğurabilecek gelişme olarak değerlendiriyor.
İsrail, Suriye meselesinde Trump’ın müdahil olmasını ve Türkiye’nin sahadan geri çekilmesini arzulasa da bölgesel dengeler açısından bakıldığında Amerika’nın çıkarlarının da Türkiye’yi dışlayarak korunamayacağı görülür. Yani ne Suriye’nin ne de çevre coğrafyanın geleceği, Türkiye olmadan şekillenemez. Üstelik bu denklem Pasifik’teki gerilim ile doğrudan ilişkilidir.
ABD Başkanı, büyük bir değişim ve dönüşüm sürecine hazırlanıyor. ABD-Çin hesaplaşmasının ABD lehine dönüşmesi, Trump için hayati bir konudur. Şurası muhakkak ki Trump sadece kendisini temsil etmiyor. Eğer olayları sadece Trump’ın bireysel eylemleri olarak yorumlarsak, yanlış analiz yapmış oluruz.
ABD-Çin hesaplaşması, küresel sistemin geleceğini belirleyecek. Buradan çıkacak sonuca göre yeni dünya düzeni ve sistemi şekillenecek.
ABD Başkanı Trump’ın Netanyahu ile ortak basın toplantısı düzenlememesi, Türkiye’ye yönelik hassasiyetiyle doğrudan ilişkilidir. Trump, Erdoğan’la kurduğu ilişkiyi zedeleyecek hiçbir adıma sıcak bakmamaktadır. Zira ABD’nin küresel hedefleri doğrultusunda Türkiye gibi stratejik bir aktöre, hasım değil, müttefik olarak ihtiyaç duyduğu ortadadır...
Netanyahu’ya gelince; bu görüşmeden beklentilerini karşılayamadı ama bu durum onun için şaşırtıcı olmadı. Çünkü o, ABD’nin Türkiye’ye yönelik yaklaşımını iyi biliyordu. Trump’tan Türkiye karşıtı net pozisyon beklemenin gerçekçi olmadığının da farkındaydı.
İsrail hükûmet üyelerinden yapılan densiz açıklamaların bu çerçevede, daha çok iç kamuoyunu tatmin etmeye yönelik olduğu açıktır.
İsrail, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de rahatsız eden dengeleri harekete geçirmek istemektedir. Zira Suriye’de Türkiye’nin artan etkisini engelleyemeyen İsrail, bu kez Yunanistan ve Kıbrıs meselesi üzerinden Türkiye’yi rahatsız etme yoluna gitmektedir.
Kazakistan ve Türkmenistan’ın, Kıbrıs Rum kesiminde diplomatik temsilcilik açmaları da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Bu adımların tamamen rastlantı olduğu düşünülmemelidir.
İsrail, Türkiye’yi Türkistan coğrafyasından da rahatsız ediyor ve ileride de bu durum devam edecek gibi görünüyor.
Maalesef İsrail, sessizce tüm Türk devletlerine uzandı.
Uzun süredir Türk devletleriyle düşük profilli ama etkili ilişkiler kuran İsrail, özellikle savunma ve tarım gibi stratejik alanlarda birçok projeye imza atarak etkinliğini artırmıştır.
Dahası Türkistan’daki bazı liderlerin Trump ile bağlantılı konularda Netanyahu’yu ara bulucu olarak görmesi de derinleşen bu ilişkinin bir başka yansımasıdır.
Türk devletlerindeki Gazze soykırımını görmezden gelen “resmî sessizliğin” altında yatan sebeplerden biri de budur.
ABD’deki toplantıya geri dönecek olursak;
Trump’ın Netanyahu’ya verdiği ince ayar, Türkiye konusundaki tavrına ışık tuttu ve hassas yaklaşımını açıkça gözler önüne serdi. Nitekim bu tabloyu İsrail basınının bile itiraf ettiği görülürken, Türk dünyasındaki bazı medya organları aksini ispat etmeye çalıştı. Bu girişimleri de tarih unutmayacak!..
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, oldukça net ve açık biçimde doğrudan İsrail’e mesaj verdi:
Bu duruş açıkça gösteriyor ki Türkiye, bölgesel barışı ve meşru çıkarları önceleyen çizgide politika izlemektedir.
Öte yandan, sahada Türkiye ile doğrudan karşı karşıya gelmek istemeyen Netanyahu, bu dengeyi kendi lehine çevirmek için Trump’tan destek arayışındaydı. Bunun için Trump’ı ısrarladevreye sokmak niyetindeydi. Trump’la görüşmeye bu heyecanla gitti ancak; umduğu ve bulduğu faklı oldu...
Trump, gayet açık biçimde Netanyahu’ya şunu ifade etti:
Yani kısacası, ABD için İsrail önemlidir, evet. Netanyahu, Trump’ın dostudur. Ama Amerikan çıkarları için Türkiye, feda edilecek bir ülke değildir. Özellikle de Erdoğan’ın liderliğindeki Türkiye’yi karşısına almak yerine yanına almak zafer anlamına gelir.
Küresel paylaşım sürecinde İsrail, koparmak istediğini koparmanın peşindedir. Çünkü kendi iç kamuoyunu başka türlü ikna edemeyecek. Ayrıca bölgesel gelişmeler, İsrail’i başarılı konuma taşımayacak.
Trump’ın İran politikalarına ayar vermek için İsrail’i aparat olarak gören bir Amerikan Başkanı olduğu açıktır. Ancak Pasifik gerilimi çerçevesinde vazgeçemeyeceği hiçbir durum yoktur. Buna Netanyahu da dâhil.
Türkiye, bölgesel istikrarı temin etmek peşindedir ve Suriye, Irak ve tüm bölge açısından istikrarı somutlaştırmak istemektedir. Buna engel olan her olaya da sahada karşılık vereceğini ifade etmektedir.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Irak konusunda da açık mesaj verdi; “DEAŞ ile mücadele nasıl olduysa, PKK ve uzantıları konusunda da aynı mücadeleyi istiyoruz” dedi. Yani Irak, içindeki terör unsurlarını bitiremezse Türkiye bitirmek zorunda kalacaktır.
Türkiye bu konuda da açık ve net tutum sergilemektedir. Hiçbir gizliliğe ya da dolambaçlı yola başvurmamaktadır. Ne istediğini, niçin istediğini, kazanımlarını paylaşma niyetini açıkça beyan etmektedir. Zaten Erdoğan’ı tüm dünyadaki liderlerden farklı kılan da budur: Söylem ve eylem arasındaki fikirsel ve teknik altyapısıyla inandırıcı, sahici ve gerçeklere ışık tutan lider olması. Dengesini kaybeden dünya sisteminde, aklı başında liderlere ihtiyaç vardır.
Trump her ne kadar dengesiz gözükse de Erdoğan ve Türkiye dengesinin farkındadır.
Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…
Sayın Nuriyeva, Sizi uzun zamandır takip ediyorum.Türkistan coğrafyasının politik gelişmelerine hakim olduğunuzu biliyorun.Son günlerde AB-Türk devletleri-İsrail ve Kıbrıs Rum yönetimi arasında yaşanan gelişmeleri en iyi sizin analiz edebileceğinizi düşünüyorum.Bizleri aydınlatırsanız... Saygılar