Arı kovanı...

A -
A +

İstanbulspor hesaplarına yatan A.Y. kodlu para ortalığı karıştırdı. Beşiktaş'ı yenmesi için hesaba yattığı iddia ediliyor. Federasyonun Başkanı "şikedir" diyor. Duayen başkan sayın Cavcav tam tersini söylüyor. Eli kalem tutanlar benim eski başkanıma saldırıyor. Olay hakem eski takım arkadaşım Mutlu Çelik arı kovanına çomak soktu. Durumu iyiymiş. Futbola ihtiyacı yokmuş, kibriti çaktı. 18 sene önce bir Beşiktaş maçında hem teşvik hem de doping varmış. 13 yıl profesyonel liglerde oynadım. Bir yıl da Alman 3. liginde. 8 takım değiştirdim. Her takımın as futbolcusu kimliğinde koşturdum. Türkiye Kupası kazandım. 2. lig, 3. lig şampiyonluğu yaşadım. Küme düştüm, küme çıktım. Ülke futbolunun bütün meşakkatli yollarında dolandım. Teşvik, kıyak, şike, doping... Bir eski futbolcu yoktur ki bu dört silahşörlerle tanışmamış olsun. Hiç tartışılmaz futbol aleminde, şikenin karşılığı namussuzluktur. Çok konuşulmuştu o maç. Bir başkan, "40 milyona maçı vermedin, ben 8 milyona aldım" demiş diğer başkana. Takımı sabote edilen başkan bize söylemişti. Orta sahada oynuyordum o maç. 8 milyonun hesaplarına yattığı iddia edilen ikili, forvet oynuyordu. Her atağımızı o ikili geri çevirmişti. Rakip savunma gibiydiler, topu alınca geri dönüyorlardı. Attığımız golü hakem saymadı, 9 arkadaş itiraz ettik onlar ellerini ovuşturuyordu. Dönen topta golü yemiş maçı kaybetmiştik. Doping işi başka bir şey. Çoğu zaman karşı koyulmaz. Kazanma mecburiyeti vardır, masör masasındadır iğne ya da haplar, hayır diyen vatan hainidir. Bir eski futbolcu arkadaş ilginç bir yorum getirmişti. "Doping moping sonuçta sahip olduğum yeteneği kullanıyorum. Yapın dopingi malzemeci Ahmet'e, çimci Ali'ye oynasın bakalım." İkisi de ahlâksızlık, ikisi de haramdır. Özellikle şike namusunu satmakla eşdeğerdir. Kıyak ve teşvik kaldı geriye... Kıyağı da yaşadı bu garip. Rahattık o dönem, orta sıralarda yer alıyorduk. Zorda olan bir dost takıma misafir olmuştuk. Dostun rakiplerinden gelenlerle beraber maç primi normalin on katı olmuştu. Hakemin arkasına dizildiğimiz andan itibaren rakip takım futbolcuları yalvarmaya başladı. "Düşmez kalkmaz bir Allah'tır ne olur asılmayın" diyorlardı. İlk yarım saat öndeydik. Duygusal insanlarız malûm, sonrasında eksik adım atmaya başlamışız. Önce beraberliği sağladılar, sonra iki, sonra üç... Bu sefer biz yalvarmaya başladık "yeter artık", beşte bıraktılar kurtulduk. Oyunun adı futbol ve profesyonel insanlar mücadele ediyor. Dahası sporun özünde var, sahip olduğun gücü maksimum kullanacaksın. Yani her futbolcu her maç en iyi futbolunu oynamak mecburiyetinde... Buraya kadar tamam. Sporcular en iyi performansını çıkarırsa alkışlanır. Profesyonel oldukları için de ödüllendirilir. Milli Takım dünya 3.sü olunca toplam primin milyon doları geçtiği gibi. Şampiyonluk ya da ligde kalındığı zaman hesaplara karşılığı yattığı gibi... Karşı çıkılan taraf ödülü kimin vermiş olduğu. Ha dereden ha tepeden ne fark eder ki... Yeter ki, futbolcular iyi oynasın. Işte burada eski başkanım Cavcav gibi düşünüyorum. Teşvik edilmenin hiçbir sakıncası olmadığına inanıyorum. Bir kere daha söylüyorum sporcular en iyi performansını göstermek sorumluluğundadır. Burada sorgulanması gereken kulüp yapılarıdır. Sporcuların keyfi hareketlerle takımlar üzerinde hegemonya kurmasıdır. Maç maç ayırıp mesleğine ihanet etmesidir. Bir profesyonelin gücünü saklamış olması esas ihanettir. > Şirin Berber

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.