At binenin...

A -
A +

Çalıştığı kulüplerde hiç bir başarısı olmayan teknik adamlar tanırsınız. Trilyonlar harcatmış, kulübü batırmış, sezon bitmeden görevine son verilmiş... Üç ay geçmeden ustayı bir başka kulübün başında görürsünüz. Yine en iyi bilendir, tüm kararların sahibidir... Çarkın işlevi hiç değişmeyecektir. Büyük umutlar, hayal kırıklığıyla son bulacaktır... Kulüp tükenmiş, borç batağına gömülmüş, önemli değildir. Ustanın başı yine dimdiktir, tüm kapılar ona açıktır. O sadece tercih edecektir... Bu ülkede 15 kere iş verilip, 16 kere kovulan teknik adamlar vardır. Biri kovuyor, diğeri alıyor. Takip edin, göreceksiniz, en yakın zamanda yeniden iş verecekler, az zaman sonra yeniden kovacaklar... Her kovuluş yeni bir başlangıcın habercisidir. Onların sahibi vardır. Devletin bakanı, vekili, valisi, kaymakamı, emniyet müdürü... Elinde diploması ile onbin teknik adam. Yukarıdan aşağıya çalışılabilir beş yüz kademe. Tazminat hakkı oluşmasın diye mukaveleler 11 aylık. İstisnalar hariç, Mayıs sonunda herkes boşta. Temmuz ortası sezon başlıyor. Yer tutmak için zaman kısa. Amansız bir mücadele start alıyor... Olayın vahametine bakar mısınız? Yirmi teknik adama bir kulüp. Belirleyici olan kesinlikle bilgi ve beceri değil. Sahibinin sesi önemli. Federasyon başkanı, yönetim kurulu üyeleri, antrenörlerin dernek başkanı, devletin kademeleri, dostları, arkadaşları... Havada kuş tutsan önemi yok. Birinin adamı oldun mu yeter... Sahip olmak da zor iş doğrusu. Onca talebe nasıl cevap vereceksin?.. Kulüp temsilcilerine Allah kuvvet versin. Tam karar verecekler, telefon çalıyor. Arayan milletin vekili; Ahmet değil Mehmet olacak. Emir büyük yerden; uymak zorundalar. Mehmet hocaya ulaşıyorlar. Telefon durur mu, devletin bakanı arıyor... Deveden büyük fil var... Bir de bu işi ticarete dökenler var. Komisyoncular, simsarlar, iş bitiriciler. Beraber kazanıp beraber yaşayanlar. Tezgâhı kurmuşlar, köşe oluyorlar. Spor kulübünün parası deniz, yemeyen keriz. Hocanın gelişinden avanta, futbolcu transferinden komisyon. Yüzde ondan aşağı he demiyorlar. Tekkeyi bekleyen şerbeti içermiş. Kulüp yöneticiliği iyi iş doğrusu. Yağmur, çamur, üzüntü sevinç, ayrılık, hasret... Çizgilerin içinde tükenen onca seneler... Yapacak başka işin yok. Sahip olduğun tek sanat futbol. Sıra kulübeye gelmiştir. Milyarlar ödeyip diploma alıyorsun. Esas zorluk ondan sonra başlıyor. İstanbul'un üç büyüğünde forma giymişsen sorun yok. Mesele Anadolu'dan çıkmakta. Memleketinde yabancı olmak nedir bilir misiniz? Sıralamanın sonuna koyulmanın aşağılayıcı halini yaşadınız mı hiç? İyi teknik adam olmanın ilk şartı milli olmak. Sonra F.Bahçe, Beşiktaş, G.Saray'da oynamış olmak. Yani onlar akıllı, dışarıda kalanlar... Her zaman ilk tercih edilenler onlar. Onların sahipleri güçlü, taşıyorlar oradan oraya. Bir tanesini hapisten çıkarıp genç milli takımın başına hoca yapmışlardı... Halbuki futbol oynamak için çok akıllı olmak gerekmiyor. Aptallar da pekala topun peşine koşturabilir. Fakat futbolu oynatmak akıl istiyor. Çok çalışıp kendini geliştirmek... Yenilikleri takip edip değişimlerin içinde olma becerisini gerektiriyor. Bir teknik adamın kimleri seçtiği, yan yana oynattığı, mevcut malzemeye göre sistemi, taktiği önemli. Rakibe göre futbolcularını yerleştirmesi... Maç öncesi kurduğu şekli maç sırasında şartlara göre değiştirmesi... En önemli nokta burası. Teknik adam bu vasıflarıyla diğerlerinden ayrılabilir. Ekibin kondisyonu, beslenmesi, sağlığı, futbolla hiç alakası olmayanlar tarafından bile ayarlanabilir... Ne kadar anlatsak da önemi yok. Yıllardır böyle gelmiş, böyle gider. Görevi verenler ile verdirenler değişmedikten sonra hiç birşey fark etmez... At binenin, kılıç kuşananın... Daha başka ne diyelim.. sberber@ihlas.net.tr

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.