Beden eğitmeyi bilmek futbolu da bilmek anlamına gelmiyor. Her ne kadar okulda branşı futbol olsa da kesinlikle futbolu bilmiş olmuyor. Çünkü futbol oyununun o kadar incelikleri var ki... Hiç bir kitap bunları yazamaz! Bir futbolcunun vasıflarını tam olarak tarif eden kitap olamaz. Eğer varsa hiç bir futbolcu bu tarif içine sokulup kalıp halinde hareket ettirilemez. Kitaplar, kimlerin nerede, kiminle yan yana oynayacağını, belirleyemez. Hangi rakibe hangi taktikle oynanması gerektiğini kesinleştiremez. Maç öncesi kurulan şeklin maç sırasında şartlara göre nasıl değiştirileceğini öğretemez... Tüm bunları bilmek için, yoğun şekilde yaşamış, tecrübe etmiş olmak gerekiyor. Futbolun sadece bir oyun değil, hep beraber kazanılan, hep beraber harcanan 11 kişilik bir hareket birliği olduğunu iyi bilmeli... Çocuklar anlatılanın yüzde yirmisini, gösterilenin yüzde seksenini anlarmış. Yani tarif etmekle çocuklar öğrenmiş olmuyor. En ince detayından en karmaşık şekline kadar göstermek gerekiyor. Antrenör en zor hareketlerin içinde yer almalı. Hareketin doğrusunu çocuklara gösterme becerisine sahip olmalı. Çalım atmayı öğreten bir yüksek okul var mı dünyada? Boşa kaçmayı, bindirmeyi, kafa vuruşunu, şutu. Dahası, her beden eğitimi hocası çok yetenekli mi? Hareketleri kolaylıkla tam olarak öğrenebiliyorlar mı ki, lâzım olduğunda çocuklara öğretsinler. Rahat öğreniyor olsaydılar mutlaka üst liglerde forma giyerdiler... Örneğim eski kulübümden... Son 10 yılda A takıma çıkan futbolcu sayısı sadece 5. Takip ettim biliyorum, her yaş grubunda dünya yeteneği yüzlerce çocuk. 5 rakamı çok düşük. Sahip olunan imkanlar, çocukların yeteneği, olamaz... İmkansız... Tersine eğitim yapsan bu sayı çıkar. Yani, bir şekil bulup yetenekli gençlerin futbolcu olmasını engellemek istesen, ancak bu kadar başarılı olursun!.. Haksızlık etmeyelim; eski kulübüm yeni gençleri çıkarmakta ilk sırada. 5 rakamına ulaşamayan çok takım var bu ülkede. Varın gerisini siz düşünün... F.Bahçe, G.Saray, Beşiktaş, Trabzonspor... Peşlerine düşmüş binlerce çocuk, harcanan onca emek, boşa giden, geri gelmez yıllar, harcanan milyarlar... Bir insan bilmediği bir şeyi öğretebilir mi? Yıllardır cebimde telefon taşıyorum, kulağımdan düşmüyor, fakat nasıl çalıştığını bilmiyorum. Kilometrelerce uzaklardan sesin nasıl geldiğine aklım ermiyor. Naklen yayınlanan bir maçta görüntünün, sesin anında nasıl geldiğini anlamış değilim. Yani bakmakla, duymakla, görmekle olmuyor. Olayın içine girmeli. Meseleyi, hem teorik, hem pratik olarak anlamış olmalı. Anladığını aktaracak yetenek ve beceride olmalı... Çocukların önünü kesiyorlar. Onların sınır tanımaz zekâsına engel oluyorlar. Olgunlaşmamış futbol bilgisiyle, çocukları dar kalıplara mahkûm ediyorlar. Yıllar içinde çocukların verimliliğini düşürüyorlar. Renksiz, beceriksiz, yüreksiz çocuklar çıkıyor ortaya. 10 yıl alt yapı eğitimi almış bir çocuğun en yakınındaki arkadaşına pas atacak beceriden uzak olması başka nasıl açıklanır?.. Çocukları seçmede, "bundan futbolcu olur" teşhisini koymada da hatalar yapıyorlar. Hareket özelliği fazla olan kısa boylu bebeleri tercih ediyorlar. 14-16 yaşlarında erken büyümeyi yakalayan çocukları dışarıda bırakıyorlar. Yere yakın olanlarla günlük başarılar peşinde koşup, geleceği karartıyorlar... Bir turnuvada Yugoslav Yıldız Milli Takımı'yla, ay-yıldızlı millilerin maçını seyretmiştim. Onların boyu 1.80'in üzerinde, bizimkiler yarı bellerinde. Maçı farklı kazanmıştık. Onlar geleceğe yatırım yapmış, biz günü kurtarmıştık. Bir tarihte Amerika ile maç oynamıştık; seremonideki görüntü aynen böyleydi. Yarı bellerine geliyorduk... Doğal olarak milli takımlara seçilenler bebelerin en iyileri olmalı, değil mi. Gruplarının gözbebeği, kulübün geleceği... Fakat gerçek hiç de öyle değil. Milli takımlara seçilenlerin çok azı üst liglerde forma giyiyor. Daha çok "herhangi kulüpler"de "herhangi hocala"rın yetiştirdiği "herhangi çocuklar" üst liglere adım atıyor... Burası çok önemli; isimsiz kulüpler, kimliksiz bebeler, şöhretsiz hocalar. Futbolcu buralardan çıkıyor. Anlı şanlı alt yapı organizasyonları havanda su döğüyor. Aidata bağlamışlar bebeleri, para hırsı bürümüş gözlerini, futbolcu yetiştirme dertleri yok... Bütün mesele az para noktasında kilitleniyor. Kimse bakmıyor ne ürettiğine. Fatura ucuz gelsin yeter. Tek mesleği futbol olan gerçek futbol emekçileri dışarıda kalıyor. Aylık karşılığı 250 milyon lira olan bir işte kim çalışır? O şartlarda bir teknik adam ne üretir, ne artırır, çoluk çocuğunun geleceğine yön verir? Hangi çalışma zevkiyle tüm benliğini işine verebilir?.. Antrenörler Derneği Başkanı sayın İsmail Dilber, sizi göreve davet ediyorum. Burada haksız rekabet var. Dahası kanuna aykırı bir durum var. Üyesi olduğum bu dernek nasıl bir kuruluş? Her taraftan içine giriliyor... Bu nasıl meslek? Herkes bizim işimizi bizden iyi biliyor, müdahale ediyor. Bakkallar, kasaplar, iş adamları, öğretmenler, doktorlar... Bir futbol antrenörü üniversitede ders verebilir mi? Mahkemede hakimlik yapabilir mi? Ya da hakimin karşısına avukat olarak çıkabilir mi? Mühendis, savcı, doktor ya da başka bir iş kolunda görev yapabilir mi? Sayın Dilber, lütfen görevinizi yapın! Bu nasıl meslek? Bizden başka herkes yetkili. Arkadaşlarımız boşta geziyor, ilgisi olmayan insanlar köşeleri kapmış, parsayı götürüyor. Hem başkanı olduğunuz Türk futbol antrenörleri kaybediyor, hem de Türk futbolu...