İdâm sehpası

A -
A +

Ne zor iştir futbol hocalığı. Yetkisi adının içinde gizlidir işin. Teknik direktör derler adına. Tam ve tek yetkilidir takım üzerinde. Sonuçlar güzel gelince herkes sahiplenir başarıyı. Tersi olduğu her ortamda lânetlenir teknik adam. Valizi ilk toplayan odur. Kimseye anlatamaz derdini. Onu göreve getirenler işine son vermiştir bir kere. Ne yapmak istediğini anlayan yoktur zaten. Hangi vasfı nedeniyle tercih edildiği de bilinmemektedir. Adı teknik direktördür sonuçta. Oyunun adı futbol. Herkes meselede uzman. O, işin başındadır sadece. İzleyen her beynin farklı bir yorumu vardır oyun üzerinde. Kazanılan maçlarda, yorumcuların dediğini yapmıştır. Nasihatleri dikkate almadığı zamanlar kaybetmiştir teknik adam. Tek doğru budur ülkede. Yanlış ile doğru birbirine girmiştir. Sonuçları farklı, oyun değerleri eşit bir maç sonrası yorumlar tam tersinedir bizde. Tesadüfi atılan bir şutun filelere değmesi belirler her şeyi. Karşı kaleyi tutarsa kahraman, kalesine girerse iş bilmez sayılır. Halbuki futbol çok gerçekçi bir oyundur. Üçüncü sınıf bir ülke takımının Brezilya'yı yenmesi binde bir ihtimaldir. Kazananın sebepleri çok açıktır, kaybın nedeni de ortadadır aslında. Yarı finalde düştük Dünya Şampiyonası'ndan. Kupayı müzesine götüren Brezilya üstündü bizden. Sadece adı değildi onları farklı kılan. Malzemeye uygundu sistemleri. Doğru taktikler içeriyordu takım hareketi. Bireysel meziyet, taktiği işletme yeterliliği avantaj sağlıyordu onlara. Daha fazla koşmuş, daha fazla atak sırası yakalamış, topa sahip olma, gol girişimi, sahip olduğu gücü kullanma isteği hep öndeydi adamların. Üzülen biz olmuştuk neticede. İki kere kaybetmiştik G.Kore-Japonya'da. Dünyayı yenerek kupayı kaldırmıştı Brezilya. Bayram yerine dönmüştü Yeşilköy havaalanı. Kahramanlar gibi karşılanmıştı dünya üçüncüsü futbolcular. Sadece teknik adam fuzuli sayılmıştı arada. Tarihinin en büyük başarısını yakalayan ülke takımının hocası fazlalıktı orada. UEFA Kupası'nı Florya'ya getiren Fatih Terim'e futbol linçi yapmadı mı futbol alemi? Sonra Ersun Yanal'ı aldılar biçerdöverin önüne. Saman kadar değeri kalmadı hocanın. Tırnaklarıyla kazıyarak çıktığı zirveden bir tekmeyle aşağıya attılar. Yeniden Fatih Terim'i çıkardılar sandalyenin üstüne. En yakın zamanda vuracaklar tekmeyi, hiç şüpheniz olmasın. Çok anlatmıştı Şenol Güneş. Onu anlayan hiç olmadı. Saçları jöleli değildi, elbisesinin rengi, konuşma aksanı, karizması, vizyonu, misyonu zayıf sayılmıştı hocanın... Onların hepsini Ersun Yanal'a uydurdular. Görüntü güzeldi hakikaten. Bir şeyler denedi Ersun hoca. Hiç anlaşılmadı çizgilerin içindekiler. Sanal sebeplere daldılar. Ülke gerçeğini hesaplamadan hocanın işini bitirdiler. Çok değil, üç - beş ay sonra bakın Fatih Terim'e neler yazacaklar. Saklayın ustaların tespit ve teşhislerini, hepsini çöpe atacaklar. Sayın Terim'in gelecek yıl yapacağı konuşmalar kendinden öncekilerden farklı olmayacak. Sadece biraz daha sert ve biraz daha tehdit edici, o kadar... En tepede esen rüzgârların bu kadar sert olduğu bir ülkede, aşağıda neler oluyordur, tarif etmeme gerek var mı? "Dışarıdan görüldüğünden daha fazla şey var futbolun içinde" diyen bir insana rastlamadım bu alemde.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.