Spor basınının düştüğü komik duruma bir bakar mısınız? Mustafa Denizli tartışmasını bitiremediler. Kovulmayı hiç haketmedi diyenler, tam tersini savunanlar var. 18 ay sessizce yanında oturan yardımcısını sunma gayreti içinde olanlar var. Kördüğüm oldu F.Bahçe; ayırana aşkolsun. Neresi doğru, neresi yanlış bilen yok... Yeni hoca Alman Werner Lorant... Geçen akşam televizyondan haber geçtiler; bir psikolog, bir mentör, bir antrenman programcısı, bir antrenman uygulayıcı, kondüsyoner, doktor, masör... Arada kaynadı geçti! F.Bahçe'nin teknik direktörlüğünü yapacak Alman yanında onlarca insan getiriyor... Haberciler, yorumcular Oğuz Çetin'in dağ koşusunu allayıp pullarken, çabukluk testini farklı bir şeymiş gibi sunarken önemli bir detayı gözden kaçırdılar... Bunca çalışan bir ihtiyaç mıdır? Eğer gerekliyse sayın Denizli neden kullanmamıştır? Sayın Denizli herşeyi biliyor da bu Alman'ın bir şeyden haberi yok mu? Milyon dolarların döndüğü ligimizde bu kadar yan faktörleri kullanan kaç teknik adam var? Olayı uzatmadan direkt meseleye girelim. Sene 2002, devir değişti, zaman değişti, futbolda takım çalıştırmanın şartları değişti. Giden Denizli üslubu tarihin derinliklerinde kaldı. Yıllar önce Derwal'in yazdığı kitabın köşesinden çıkamadı Denizli... Ne yazık ki; herşeyleri bildiğini sanan teknik adamlar, bu ülkede hâlâ iş buluyor ve hâlâ görevde olanlar var. İşsiz kalıp kenarda kalanlar, bakanların, vekillerin, başkanların peşinde koşanlar. Tezgâhı güzel kurmuşlar, biri gidiyor, öbürü geliyor. Gelen de giderse mutlaka yerine ondan önce gidenlerden biri geliyor. 14 kere kovulup, 15. kere iş bulanlar var bu ülkede. Çalıştırmadıkları takım kalmadı memlekette. Fırıldak oldular. Kimsenin iş becerisine baktığı falan yok. Seni taşıyan bir baban olsun yeter. Yardımcı, kondüsyoner, antrenman programcısı, psikolog falan ne gerek var. Kimin umurunda. Parsa bölünmesin yeter... Werner Lorant'a kefilim. Onu yakından tanıyorum. Bir dönem Alman 3.Ligi'nde oynadım. Sene 1990. Grup liderinin hocası Werner Lorant'tı. Takımına karşı bir kere oynadım, üç kere de tribünden seyretmiştim.12 yıldır etrafıma anlatırım. Her örneğimde Werner Lorant'ın takımının oyun taktiğini tarif ederim. Sonrasında takip ettim; 3.Lig'den aldığı 1860 Münih'i zirvelere taşıdı... Çok etkilenmiştim. Futbola bakış şeklimi değiştirmişti. Onun takımını tribünden seyretmek güzel. Fakat rakip olarak saha içinde olmak çok zor. Fazla adamla oynuyorlardı sanki. Müthiş bir oyun temposu... Orta sahayı devreden kaldırmış. Direkt kenarlara oynatıyor. Her fırsatta orta. İlerde mutlaka iki kafacı. Seken her topa hamle yapan bir orta saha ve topun olduğu her yere baskı yapan bir kollektif hareket... Burada en büyük görev sayın başkan Aziz Yıldırım'a düşüyor. Werner Lorant'a tam destek verecek. Özellikle futbolcu kadrosu üzerindeki yaptırım gücünü mümkün olduğu kadar yükseltecek. Çünkü Lorant'ın istediği şekle uymak kolay değil. Saha dışı sorumlulukları saha içinden fazla olan futbolcular bu çalışmaları kaldıramaz. Bir Brütüs olayına kurban gitmesin Alman...