Çok gerçekçi bir oyundur futbol. En iyilerin üzerinde barındırdığı farklı vasıflar vardır. O donanıma sahip oldukları sürece zirvede kalırlar. Onların isimleri markalaşmıştır. İngiltere, Almanya, İtalya, Arjantin, Brezilya... Diğerleri onları taklit ederler. Taklitlerin öne geçtiği olmuştur fakat uzun vadede orada kalamamıştır. Onlarınki bir gelenektir, hayatın bir parçasıdır. Düzenleri kurulmuş daha ilerisi için sistem işlemektedir. Yeni bir şey üretme ihtiyaçları yoktur, sahip oldukları yapıyı geliştirme doğruları vardır... Bir UEFA Kupası ve dünya üçüncülüğü kazanmış Türkiye futbolu, ne yazık ki taklit noktasında kalmıştır. Kendini o noktalara çıkaran tüm vasıfları kaybetmiş, bulanık suda yüzer olmuştur. Hocanın, ayakkabısı, saçı, elbisesi, aksanı, kasabası gündem yapılmış, futbol doğruları görmezden gelinmiştir... Kore-Japonya'da oynadığımız son iki maçtan beri ülke futbolu yolunu kaybetmiş, çıkışı aramaktadır. Ağır gelmiştir başarı. Onu sahiplenmek isteyenler tüm kaleleri yıkmış, sadece kendi egolarına hizmet eder bir yapıyı, sistem olarak hayata geçirmiştir. Şenol Güneş ve ekibi başarılı olmanın karşılığında itinalı bir şekilde cezalandırılmıştır... Futbol cellatları hiç durmamış, giyotinin altına yeni bir kurban yatırmış, en kestirme yoldan, daha ne olduğu anlaşılmadan kellesini uçurmuştur... Bu gün çanlar "imparator" için çalmaktadır. 3 Eylül'ü kazanamazsa yerin dibine sokulacaktır... O bir "imparator"dur, mutlaka başaracaktır. Başarının sebebi de sadece kendisidir. Mevcut malzemenin ahvali onlara için hiç önemli değildir... Markalarda göremezsiniz böyle şeyleri. Taklitler eğlenir bu duraklarda ancak. Yarın oynayacağımız Danimarka da bir markadır. Sahtelerin gerçeği gölgede bıraktığı görülmemiştir. Yaşadığımız futbol gerçeği içinde olsa da tamamen tesadüftür. Onun için Danimarka'yı yenmemiz, şu bozuk düzen içinde olsa olsa bir futbol sürprizidir...