Eli kalem tutan birkaç hayalperest hariç herkes katılır sanırım. Ülke futbolu dünyanın gerisinde kalmıştır. Gine, Gana, Nijerya, Fildişi Sahilleri, Kamerun, Kore ve adını duymadığım memleketlerin yıldız futbolcuların Avrupa arenasında koşturuyor olması, iddianın dayanağıdır. Nihat, Emre, Tugay ay - yıldızı temsil ediyor, diğerleri yaya kalmıştır. Süper Lig'in yabancıları bir başka örnektir. Hiçbiri İtalya, İspanya, İngiltere futbolunun ayarında değildir. Elekten geçip artık olarak ligimize damlamıştır. Olayın en acı tarafı işte burasıdır. Elin artıkları, bizim çocukların efendisi kimliğindedir. İnceleyin Süper Lig'i, kilit noktalarda onlar görev almaktadır. Güçlü savunması olan takımların mutlaka iki - üç yabancısı vardır. Orta saha organizasyonu göze hoş geliyorsa onun sebebi de artıklardır. Golcüler, asist kralları, yabancı isimleri yazar. Frikik, köşe atışı, penaltı, şut, çalım dripling... Bütün güzel işler onların, bizim çocuklar tamamlayıcı görevdedir... Yani işin açıkçası, onlar assolist, bizimkiler figürandır... Alex, Hooijdonk, Song, Carew, Mondragon hariç, bize gelmeden önce hangi bir yabancı futbolcuyu hatırlarsınız? Oralarda esamisi okunmaz, buralarda kral, onlara kimse dokunmaz.... Bize dokunuyor işte. Memleket çocuklarının hizmetkâr oluşu zorumuza gidiyor. Dünya üçüncüsü oldu diye Şenol Güneş 'i yerden yere vurdular. Şanslı kura çektiği, iyi futbol oynamadığı, iki ciddi maçta Brezilya'ya kaybettiği... Saçı başı, ceketi, pantolonu, konuşma aksanı onlara benzemediği için giyotinin altına attılar. Allayıp pullayıp Ersun hocayı getirdiler. Ülke gerçeğini hiç anlamadan büyük hedeflere mâhkûm ettiler. 8-10 maçta onun da defterini dürdüler. Elin artıklarının hizmetçileriyle, onların ustalarını alt etmemizi beklediler. Sadece Shevchenko'nun 4 milli savunmacıyı birbirine çarptırıp Rüştü 'yü yerlerde süründürme sebebini anlamadan yeniden giyotini hazırladılar... Biliyorum, şuraya kadar yazının her kelimesine itiraz edecek futbol adamları var. Malzemenin yeterli olduğunu, teknik adamların işi beceremediğini, sorumlunun dörtte dört sevk ve idare olduğunu düşünenler var. Halbuki işin aslı öyle değil. Nice dünya teknik adamları namlarıyla gelip teneke bağlanarak uğurlanmıştır. Real Madrid'in hocası "Yeniköy kasabı" oldu, sebebi nedir acaba? Hiddink, Scala, Piontek, Daum, Milne, Stankoviç, Hagi, Lucescu, Csernai... Edirne'den öteye alkış alanını gördünüz mü? Katır kuyruğu misali. Ne uzar, ne kısalır. Bizim futbolcular bu işte. Dörtlü, beşli, onbeşli sistem, taktik bir yere kadar... Futbolcu kalitesi önemli. Yerden uzun, havadan kısa, ya da tam tersi, başka şekil deneyenler oldu. Neticeye varanı gördünüz mü? 7-8 yaşlarında dünyadaki bütün çocuklar eşittir. Fiziki ve akli arazı olmayan her çocuk futbolcu olmaya adaydır. Futbol oynamaya hevesli olanlar seçilir, kulüp bünyelerinde yetiştirilir. Milyonların ilgisini cezbeden, hayal dünyasını renklendiren yıllar çabuk geçer. Yaşları 17-18 olunca çalışmalar neticelenir. Onların futbolcu fabrikası Ronaldinho, Roberto Carlos, Figo, Zidane, Henry, Del Piero, Raul ve daha nicelerini üretir... Benim derme çatma alt yapı organizasyonum elin artıklarının hizmetçilerini yetiştirir. Arada birkaç gül açar orada, onu da herkes sahiplenir. Halbuki bir yaban gülüdür o, bunu kimse söylemez. Nihat amatör takım Esenler'den yetişti. Emre Zeytinburnu'ndan... Tuncay altyapı eğitimi almadı... Gökdeniz, Fatih, Okan, Tugay, Hakan Şükür.... İyi de, şu saydığım isimleri yetiştiren hocalar sadece bu çocuklarla mı çalışıyordu? Takımı oluşturan diğer seçilmiş bebelere ne oldu? Madem bu ustalar böyle futbolcular yetiştiriyor, neden peşi gelmedi? Üç - beş yaban gülüyle niye sınırlı kaldı? Memleketin en iyisi oldukları için ayırdım. Hiçbir şekilde dünya iyisi olduklarını iddia etmiyorum. Her birinin bir hamlesinin yetersiz olduğunu biliyorum. Hepsi bir arada, yükün ağırlaştığı ortamlarda rakibe boyun eğdiklerini hatırlıyorum... Her Avrupalı daha donanımlıdır. Oynadığı mevkiin gereklerini üzerinde melekeleştirmiştir. Hamleler ezbere, hep doğru yerlere yapılmaktadır. Dayanıklılık, devamlılık, sürat, çabukluk futbolun istediği üst noktadadır. Her biri tornadan geçmiş gibi oynama niyetleri aynıdır. Hangi hareket zararlı, hangisi kâr getirir, aralarında ortak akıl gelişmiştir. Oralarda takım hareketi her kümede maksimum seviyededir. Sonucu belirleyen tamamen futbolcu kalitesidir. Hücum aktiviteleri son derece gelişmiştir. On ortadan birini hedefe vardırmazlar. Şut, pas, gol vuruşu isabet oranı genelde bir de birdir. Savunma hamlelerinde garip, çılgın işlere yeltenmezler. Manchesterli Ferdinand ve Arsenalli Campbell'ın bir kere topuğuyla basıp döndüğünü gördünüz mü? Hep ilk topa müdahale, hiç döndürmeme, etkili bölgenin uzağına taşıma... Sadece onlar mı? Avrupalı her futbolcunun hareket doğruları benzerdir... Olayın koptuğu nokta burası işte. Onlar bitirmişler işi. Üst ligden alta kadar bir doğruda birleşmişler. Ülkeler arasında değişiyor sadece. Ona da model diyorlar orada. Son yıllarda ülkeler arası ortak doğrular çoğalsa da ülke doğruları belirleyici oluyor. Bilen varsa söylesin lütfen Türk futbolunun modeli nedir? Soru basit, ne oynar Türkler?