Yıkılan duvarlar

A -
A +

Kör bakıyorlar Ersun Yanal'a. Peşin hükümlüler esas duruşta. Kalemleri kazık yaptılar, bekliyorlar. Ağzına kadar dolu torba, dökülmek için yer arıyorlar. Bir aksi skor sonrası, köşeleri dolduracaklar. Yokediciler aslında. Taş taş üstüne bırakmadılar yıllarca. Hocanın futbol felsefesine bakmadan yargıyı koydular. İstanbul'da top oynamadı. Milli formayı giymedi. Futbolculuğu neydi ki, teknik adamlığı ne olsun? Yerleşik kuralları var ülke futbolunun, aşmak mümkün değil. Onların istediği biri bu görevde olmalı. Türk futbolunun sağlıklı yürümesi için olmazsa olmazı bu ustaların. Nasıl bir şey istiyorlar anlamış değilim. Coşkun Özarı'lı dönemden, Şenol Güneş'e kadar hatırlarım. Memnun olan bir futbol adamına rastlamadım. Taraf olurlar, sebebi belli değil. Karşı dururlar, nedeni tutarsız. Skor noktasında kalırlar. Uygulamaya hiç bakmazlar. Anlamıyorlar mı ne? Yaza yaza Türk futbolunu taşıdıkları yerin bile farkında değiller. İlk tohumu Piontek attı. Fatih Terim devraldı bayrağı. Şenol Güneş'le zirveye vurdu Türk futbolu. Daha başka söylenecek bir kelime?.. Bizi yükselten değerleri bilen var mı? Dünya Kupası sonrası saç, baş, ayakkabı elbiseyle uğraşıldı. O dedi, bu dedi üzerine kafa yoruldu. Senegal maçında ne kadar koştu ay - yıldızlı futbolcular? Kaç top kaptılar rakipten? Ekibin pas yüzdesi neydi? Bireysel taktik, grup ya da takım taktiği ne durumdaydı? Savunma güvenliği, hücum aksiyonları, oyun temposu?.. Brezilya maçlarında, hangi seviyede seyretti Türk futbolu?.. Bir tutar dal bırakmadılar. Her tarafından oydular, defolu torbaya çevirdiler ülke futbolunu. Dönemin sorumluları ipin ucunu kaçırdı. Başarının altında ezildiler. Önce İngiliz maçları, sonra iki Letonya faciasıyla iflâs ettiler... Yıkımın üzerine Ersun Yanal geldi. Yaşanmış geçmişe göre bu olmayacak bir şeydi. Adını ilk duyduğumdan beri takip ediyorum Ersun Yanal'ı. O başka bir şey yapıyor. Kendinden öncekileri taklit etmeyen, tamamen farklı uygulamalarla futbolu yorumluyor. Taktiği başka, sistemi, oyuncu seçimi, maça müdahalesi, her şeyi başka. Kulüp takımlarında daha bir göze giriyordu. Yerleşik kurallara aykırı koşturuyordu futbolcuları. Hep bir kulp taktılar. Çok gol attı, burun kıvırdılar. Büyükleri kalesine soktu, görmezden geldiler. Kendilerince hiçbir değer ifade etmeyen futbolcularla İstanbul'a kafa tuttu, küçümsediler. Avrupa'yı salladı, şans dediler... Beraber çalışmadığı, futbol yapısını geliştirmediği futbolculardan oluşan Milli Takım'ın başına geçti. İşi daha zordu, fakat o becerdi. Kendinden öncekilere benzemeyen yapıyı ay - yıldızlı takıma monte etti. Kulüp takımlarından farklı kimlikte oynuyor futbolcuları. Daha çok koşuyor, hücum ediyor, tempolu oynuyor, oyunu öne sıkıştırıyor, dar alanda hataya mecbur ediyor. Rakip adı, iç - dış saha fark etmiyor. Benim gördüğüm, Ersun Yanal'ın futbol felsefesi, her maç üstüne koyarak gelişiyor... "Siz meselenizde ne kadar bilgili olursanız olun, hitap ettiğiniz topluluğun anlama kapasitesi neyse ,o anda siz osunuz..." Ne güzel söylemiş Mevlana Hazretleri. Yolun açık olsun Ersun hoca...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.