Sırt ve bel eğrilikleri, özellikle çocukluk çağında gözardı edilemeyecek kadar sık görülüyor. Bu hastalıkların başında skolyoz ve kifoz geliyor. Araştırmalara göre, her 10 buluğ çağındaki insandan 1 tanesi, herhangi bir derecede skolyoza sahip. Bunun anlamı sadece ABD'de 1 milyon skolyozlu çocuk var demek. Bu çocukların aşağı yukarı dörtte biri, tıbbi tedaviye ihtiyaç duyuyor. Türkiye'de ise, büyüme çağındaki çocukların yaklaşık olarak % 3-4'ünde bu problemler var. Skolyoz tehlikesi Teşhisi oldukça zor olabilen hastalığın tedavi süreci de son derece uzun ve zahmetli. Skolyoz, özellikle çocukluk çağında çok fazla görülüyor. Omurganın göğüs veya bel bölgelerinde görülebilen, yana doğru eğrilik olan skolyoz, 3 şekilde ortaya çıkabilir: - Doğuştan olabilir. Bu durum genellikle omurgadaki bir kusura veya birbirine kaynamış kaburgalara bağlıdır. - Çocuk felci, beyin felci veya kas erimesi gibi durumlara bağlı olarak kasların felci sonucunda oluşabilir. - Sebebi bilinmeyen olabilir. Daha önce düzgün olan bir omurgada, bilinmeyen bir sebeple ortaya çıkabilir. Sebebi bilinmiyor İdiyopatik olarak adlandırılan sebebi bilinmeyen skolyoz, ülkemizde en sık görülen tür ve uzmanlar sebebini kalıtsallığa bağlıyorlar. En sık olarak genç kızlarda, ergenlik çağının hızlı büyüme döneminde ortaya çıkıyor. Ancak skolyozu, bozuk duruş ile karıştırmamak gerekiyor. Sıklıkla skolyozun ilk belirtilerinden biri, daha önce giyilebilen giysilerin vücuda tam oturmamasıdır. Bu kızlarda, eteğin veya giysinin çizgilerinin asimetrik olması ile belirginleşir. Uzun süre oturma veya ayakta durma sonucunda omurgada yorulma olabilir. Bağların tarhiş olması sonucu devamlı ağrı duyulabilir. Omurga yana doğru eğildikçe, dengeyi koruyabilmek amacıyla, ters yöne doğru ikinci bir eğrilik oluşabilir. Omurgadaki ilk eğrilik ne kadar büyük ise, büyüme tamamlandıktan sonra durumun daha da ilerlemesi ihtimali o kadar fazladır. Aşırı skolyoz (omurgada 60 dereceden daha fazla eğrilik) solunum problemlerine de sebep olabilir. Tedavisi Skolyozun tedavisi, eğriliğin miktarına ve kemik büyümesinin hangi aşamada olduğuna göre belirleniyor. Birçok skolyozun (30 dereceden az olanlar) tedavisine gerek yoktur fakat 6 aylık aralarla izlenmesi gerekiyor. Tedavi alternatifleri arasında: egzersiz, sırt kuşağı kullanımı ve son olarak ameliyat bulunuyor. Tedavinin erken başlaması büyük önem taşıyor. Kifoz ya da kamburluk Skolyoz dışında görülen bir diğer önemli bir omurga eğriliği ise, halk arasında kamburluk olarak bilinen; kifoz. Kifoz, omurganın öne olan fizyolojik eğriliklerinin artmasıyla oluşuyor. Dorsal ve lomber olmak üzere iki tipi vardır. Dorsal kifoz, genellikle ergenlik çağında meydana geliyor. Sırtta yuvarlaklaşma ve öne doğru eğilme ile başlıyor. Bu tipte sırt kaslarında da yetersizlik oluşuyor. Lomber kifozlu çocuklarda ise, oturma ve sırtüstü yatma imkansız hale gelebilir. Daha büyük çocuklarda, solunum ve beslenme güçlükleri de meydana çıkarak çocuğun büyümesi bozulabilir. 'Orthoscan' yöntemi umut oldu Skolyoz ve kifoz hastalıklarının teşhisini koymanın ve seyrini takip etmenin yolu, röntgen çektirmekten geçiyor. Öyle ki hastalık boyunca bir sene içerisinde 20 - 25 kez röntgen çekilmesi gerekiyor. Ancak, bu kadar fazla çekilen röntgen de, vücuda zarar verebiliyor. Yeni geliştirilen "Orthoscan" yöntemi ile, Türkiye'de ilk defa Magnetik Rezonans (MR) tekniği ile radyasyonsuz tanı ve hasta izlemesi yapılabiliyor. Röntgenden çok daha etkili olan bu yöntemde, toplam 2.5 dakika içerisinde, hiç radyasyon almadan, sadece parmak ucuna takılan bir 'sensor' kullanılarak omurganın 3 boyutlu haritası çıkarılabiliyor. Sağlık taraması Acıbadem Sağlık Grubu Ortopedi Servisi, omurga eğriliklerini tespit etmek için okullarda taramalara başlıyor. Türkiye'de daha önce gerçekleştirilmemiş bu uygulama, 2004 öğretim yılında yapılacak. Belirlenen pilot okullarda, Acıbadem Hastanesi tarafından tarama muayeneleri yapılacak. Herhangi bir belirti tespit edilen öğrenciler, daha detaylı araştırma yapılabilmesi amacıyla hastaneye yönlendirilecek. Ninenin İlacı Hastalık hastası insanlar vardır. Başı ağrısa migren, ayağı ağrısa romatizma, midesi ağrısa ülser, kulağı ağrısa sağır, ciğeri ağrısa kanser, öksürse verem, iki sivilce çıksa cilt kanseri olduğunu sanırlar. Hastalıktan o kadar korkar çekinirler ki, sürekli hastalık üretirler. Bu tiplerin hastalığı gezici olur. Birgün ciğerinden, diğer gün kalbinden, bir gün gözlerinden şüphelenirler. Ağrılar sağını solunu dolanır, sanki zabıtadan kaçan seyyar satıcıdır. Bu insanlar ne kendileri rahat eder, ne de çevresinde huzur bırakır. Onlarca film çektirir, ayda bir chek-up yaptırır. Ama kâr etmez. Bu tür hastalar için tek çare, kendilerine bir meşguliyet bulmalarıdır. ...... Neyse, lafı fazla uzatmayayım. Hikâyeme konu olan hasta yukarıda anlattığım türden değil. Benimki ihtiyarlık üzerine. Bir dostumuzun ninesi, her gün farklı bölgelerdeki ağrılarından şikayet eder durur. Tabib tabib gezerler. Her gittikleri doktor, "Yaşlılıktandır, normaldir" diye teşhis koyar. Ama ninemizin içi bir türlü rahat etmez. "Hekimler anlamıyor benim hastalığımdan" diye tutturur. "Anlasalardı, en azından bir hap, bir ilaç verirlerdi" der. Evdekilerde huzur bırakmaz. "Ben yaşlı ve zavallı bir kadınım. Kimse benimle ilgilenmiyor. Şu ahir ömrümde kendi halime bıraktınız!" diye feryadı basar, gözyaşı döker. Bakarlar olmuyor, torunlardan biri doktora rica eder: "Ya şöyle yan etkisi olmayan bir hap yok mu doktor? Nineme verelim de, en azından bir ilacı olsun" Doktor daha süper bir fikir bulur. "Bak o zaman şöyle yapalım. Bakkallarda satılan hapa benzer "bonibon"lar var. Yani çikolatalı şeker. Ben de sana boş ilaç kutuları vereyim. İçlerine doldur. Sabah, öğlen, akşam ikişer tane alsın." Torun, doktorun dediğini aynen yapar. Ninemiz bonibonları yedikçe rahatlar, "Oohh ilaç gibisi var mı canım" der, "Bakın ağrılarım sızılarım geçiverdi." (Ahmet Sırrı Arvas/Herkesin Bir Hikayesi Var-3)