Eski nesil çocuklar, şimdikilere göre bazı yönlerden çok şanslı sayılır. Bunlardan en önemlisi, kutu gibi apartman dairelerinde büyümemeleridir. Çocuk dediğin toprakla haşir-neşir olmalı, oyunlarını arkadaşlarıyla geniş alanlarda oynayabilmelidir. Bütün gün eve tıkılıp, bilgisayar ya da televizyonla vakit geçirmek çocuğu olumsuz etkiler. Ebeveynlerin bu konudaki ortak korkusu, (özellikle büyükşehirlerde) dışarının pek de güvenilir olmadığıdır. Bunun dışında, çarpık kentleşme yüzünden oyun alanlarını azalması, anne-babanın çalışması, komşuluk ilişkilerinin zayıflaması, minikleri apartman dairelerinden dışarı çıkmamaya mecbur hale getirmektedir. Oysa, okul öncesi oyun dönemi, çocukluğun en renkli çağlarından biridir. Oyun, çocuğun ruhsal gelişiminde ve kişilik kazanmasında, sevgiden sonraki en önemli ruhsal besinidir. Okul öncesi dönemde becerilerin gelişmesinde sosyalleşmenin etkileri görülmeye başlar. Sportif oyunlar içinde çocuk kendi bedenini tanır, yeteneklerinin farkına varır. Başarabileceği ve başaramayacağı hareketleri, emniyetli bir ortamda öğrenerek gereksiz tehlikelerden uzak duracak tecrübeler edinir. Kendi yaşında çocuklarla bir arada, paylaşma ve yardımlaşmayı öğrenir. Sorumluluk alma ve düzenli çalışma alışkanlığı edinir. Apartman dairelerinde yaşayan, okula servisle giden, televizyon ve bilgisayar karşısında saatlerce vakit geçiren çocukların, hareket alanları sınırlı olacağından sosyalleşmeleri gecikir. Ailelere basit bir tavsiyemiz var: Çocuklarınızı şu tatil günlerinde parklara, oyun alanlarına götürün. Bırakın üstü başı kirlensin. Arkadaşlarıyla toz-toprakta oynasın. İnanın, çok şey kazanacaksınız.