Hayat boyunca mutluluğu yakalamak çok zordur. Bu konuda kimileri çok şanslıdır. Çünkü, aileleri onları küçükken ya çok iyi yetiştirmiş ya da hiçbir maddi problemi olmamıştır. Bazıları ise, maddi durumu kötü bile olsa en küçük bir olaydan mutlu olmayı başarabilmiştir. Uzmanlara göre; kendisiyle barışık bir çocuk yetiştirmek oyuncaklarla değil, hayatı boyunca ruhunu besleyeceği "pozitif bakış açısını" aşılamakla mümkün... Girişi okuyunca nedir bu "pozitif bakış açısı" diye sorabilirsiniz: "Yenilir mi, içilir mi. nasıl temin edilir?..." Pozitif bakış açısı, kişiye çocukken aşılanan, hayata korkusuzca, umut dolu bakabilmektir. Ebeveynler, miniklere hayata bu açıdan yaklaşmayı çok basit 12 yöntemle öğretebilirler. İşte çocuğun hayatı boyunca ruhunu besleyecek yöntemler: Evde deneyebilirsiniz 1- Çocuğunuzla birebir vakit geçirin. Onunla beraber yap boz oynayın, mutfakta omlet yapın, banyodan önce birbirinizin yüzünüzü boyayın, parkta kaydıraktan kayın. 2- Ona sorumlulukları olan değerli bir vatandaş olduğu bilincini aşılayın. Mesela, kullanmadığı oyuncakları beraber biriktirip, bir derneğe bağışlayın. 3- Aktivitelerde ona katılın, beraber bisiklete binin, yüzmeye gidin. Böylece, hem onu teşvik edersiniz hem de bol bol spor yapmış olursunuz. 4- Espri yapın, fıkralar anlatın, arada bir birbirinize takılın, bol bol gülün. Gülmek daha fazla oksijen solumanızı sağlar. 5- Çocuğunuzu iyi bir iş yaptığında tebrik edin, ona hangi konularda başarılı olduğunu açıkça anlatın. Onu hediye ile değil övgülerle ödüllendirin. 6- İyi yemek yemesine özen gösterin. Yemek aralarında yoğurt, meyve ve bol su verin. Yemek yemez diye öğün araları çocuğunuzu aç bırakmayın. 7- Çocuğunuza hayal gücünü kullanabileceği oyunlar öğretin. Örneğin, resim yapmak onun hayal gücünü geliştirir. 8- Günde 4 kere çocuğunuzu kucaklayın, 8 kere öpün, 16 kere ona gülümseyin. Tüm bunlar size kat kat geri döner. 9- Onu dinlemesini öğrenin, lafını yarıda kesmeyin, başka bir işle ilgileniyorsaniz, bırakın ve ona konsantre olun. 10- Mükemmeliyetçiliği bırakın. Çocuğunuzun yarıda bıraktığı bir işi bitirmeye veya düzeltmeye çalışmanız onun kendine güvenini sarsar. 11- Karşılaştığı güçlükleri kendi başına aşmasını öğretin. Ayakkabı bağlarını yavaş da olsa bekleyin kendi bağlasın. Merdivenlerden kendi mi inmek istiyor? Önünde yürümek şartıyla bırakın insin. 12- Sevdiği seyleri yapmasına izin verin, gereksiz kısıtlama enerjisini ve heyecanını dışa atmasını engeller, bu da ona sıkıntı verir. Unutmayın; oyuncaklarını toplamayı öğrenmesi için önce dağıtabilmesi lazım. İnsan olarak yaşamak!.. Bir zamanlar, yaptığı işten bıkmış, kendisini iyice güçsüz ve küçük hisseden bir taşçı varmış. Hep yakınır dururmuş, "Bu taşları yontmaktan bıktım artık. Hep güneşin altındayım, perişanım. Güneş derimi yakıyor, içime kadar işliyor, beni iyice güçsüz bırakıyor. Keşke ben güneşin yerinde olabilsem, onun gücünün zevkini çıkarabilsem..." Ve bir gün dileği kabul edilmiş, taşçı kendini güneşin yerinde bulmuş. Işınlarıyla bütün dünyaya gücünü göstermek için hazırlanmış, ama o an karşısına kocaman bulutlar çıkıvermiş. Uğraşmış, didinmiş, ışınlarını dünyaya göndermeyi bir türlü başaramamış. Kara kara düşünmeye başlamış, "Demek ki bu bulutlar güneşten daha güçlü. Ben en güçlü olamadım, bulutlar daha güçlü. Keşke onların yerinde olsaydım." O an dileği kabul edilmiş ve kendini bulutların yerinde bulmuş taşçı. Tam yağmur yağmaya başlayacakmış ki, tepedeki güneşe doğru gururla bakmış ve o an çok güçlü bir rüzgâr çıkmış, bütün bulutlan dağıtmış.Taşçı, yine umutsuzluğa kapılmış, "Demek ki rüzgâr buluttan daha güçlü. O zaman ben de rüzgâr olayım..." Ve rüzgâr olmuş, bir süre esmiş üfürmüş, insanların evlerini yıkmış, gemilerini batırmış. Sonra bir yere gelmiş ve farketmiş ki ilerleyemiyor. Bakmış, karşısında koca bir dağ görmüş. Ve yine düşünmeye başlamış. "Rüzgârdan güçlü dağ var, o zaman ben dağ olayım..." Olmuş da. Bir süre gururla durmuş... Sonra içten içe bir ses duymuş. Küçücük bir insan, bir taşçı gelmiş tokmağını indirip duruyor ve kendisini azar azar küçültüyormuş ki hepsinden güçlünün insan olduğunu anlamış ve dua edip tekrar eski taşçılığına dönerek ölene kadar insan olarak yaşamış... Bilmece-Bildirmece 1- İnsan ne işitince üzülür? 2- Hangi kuşak bele bağlanmaz? 3- Kimin önünde, herkes başlığını çıkarır ? 4- Hangi macun cama sürülmez ? 5- Bir adam lokantaya girip masaya oturmuş. Onu gören garson ne demiş olabilir? 6- Ne kadar kuvvetli olursa olsun, bir insan el arabası ile neyi taşıyamaz? 7- Zenginlerde çok, fakirlerde olmayan şey nedir? 8- Köpek ne zaman "miyav" der? 9- Çorap suya düşünce ne olur? 10- Horoz, samana mı, betona mı yumurtlar? 11- Önce kırıp, sonra yediğimiz şey nedir? 12- Önce kızdırılan, sonra kullanılan şey nedir? CEVAPLAR: 1- Azar 2-Gökkuşağı 3- Berberin 4- Diş macunu 5- Masadan kalk, sandalyeye otur 6- Kendisini 7- Para 8- Hiçbir zaman 9- Islanır 10- Horoz yumurtlamaz 11- Yumurta 12- Ütü Okuyucu itirafı... Tokat'tan ismini yazmayı unutan bir arkadaşımızın itirafını ilk defa biz açıklıyoruz: "Komşumuz her gece oturmaya bize geliyordu. Onun yüzünden çoğu zaman uykusuz kalıyordum. Daha fazla dayanamadım ve kapı zilini sessize aldım. Ertesi akşam, evdekiler komşumuz gelmeyince oldukça şaşırdı ve meraklandılar. O sırada arabamızın alarmı çalmaya başladı. Koşarak baktım, zili duyuramayan komşumuz bu yola başvurmuş. Peki ne dese beğenirsiniz, 'Demokraside çare tükenmez'... KONUŞAMAMAK Hayat bilgisi dersinde öğretmen sordu: - Balıklar neden konuşmaz? Funda parmak kaldırdı: - Öğretmenim, siz de başınızı suya soksanız konuşamazsınız. HOCANIN KARISI Nasreddin Hoca'ya dert yanarlar: -Yahu Hoca, senin hanım çok geziyor. Hoca: -Olur mu canım? O kadar gezse arada bir bizim eve de uğrar. GAZETE Çocuk annesine seslendi: -Anne, kardeşim masadaki gazeteyi yiyor. -Yesin oğlum, masadaki eski gazete... ÖĞRETMEN Temel telefonla eski matematik öğretmeni Dursun Bey'i aramış. -İyi günler... Matematik öğretmeniyle görüşebilir miyim?" -Ben artık matematik öğretmeni değilim, emekli oldum. Telefon kapanıyor ve 5 dakika sonra yeniden; "-İyi günler, matematik öğretmeni lütfen!.. -Az önce arayan siz değil miydiniz? Bakın, ben artık öğretmen değilim. Telefon yine kapanıyor ve Dursun tam yerine oturacakken bir daha; -İyi günler, matematik öğretmeni orda mı? -Sen laftan anlamaz mısın?... Kaç kere söyledim, ben artık matematik öğretmeni değilim. -Biliyorum ama bunu tekrar tekrar duymak hoşuma gidiyor.