Ebû Muhammed Cerîrî, evliyânın büyüklerindendir. 923 (H.311) senesinde vefât etti... Bu mübarek zat, Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinden ilim ve edeb öğrendi. Onun en önde gelen talebesi oldu. Fıkıh ilminde imâm ve müftî, edeb ilminde mükemmel bir zât olarak yetişti. Aynı zamanda büyük velî Sehl bin Abdullah Tüsterî'den feyz aldı... MÜRŞİD-İ KÂMİL BİR ZATTI Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine vefât edeceği zaman; "Sizden sonra kimin sohbetlerine devâm edelim?" diye sordular. "Ebû Muhammed Cerîrî'ye gidin" buyurdu. Tasavvufun üstün hâllerine vâkıf olmakta nihâyette olup, mürşid-i kâmil bir zâttı. Edebinin çokluğundan, yalnızken bile ayaklarını hiç uzatmaz; "Allahü teâlâya karşı edebli olmak lâzımdır" buyururdu. Hikmet ehlindendi. "Allahü teâlâ indinde her şeyin bir hakkı vardır. Allahü teâlânın yanında hakların en yücesi hikmetin hakkıdır. Kim hikmeti (faydalı ilim, fen, sanat, söz, nasîhat, din ilmi, mânevî ilim, Peygamber efendimizin sünneti) ehli olmayana bırakırsa, Allahü teâlâ ondan hikmetin hakkını ister" buyururdu. "Âlim kimdir?" diye sordular. O; "Âhireti isteyen, dünyâdan, dünyevî meşgûliyetlerden yüz çevirendir" buyurdu. Nefis hakkında da; "Nefsine aldanan, şehevî duygularına esir olur. Hevâî arzûlarının zindanına kapatılır ve o kulun kalbi faydalı işlerden zevk alamaz. Kur'ân-ı kerîmi her gün hatmetse bile, ilâhî kelâmı okumaktaki esas tadı bulamaz. Bunun çâresi, nefsin esâretinden kurtulmayı candan arzu etmektir" buyurdu. İhlâs hakkında da; "İhlâs, âhiretteki nîmet ve azaplara yakînen inanmanın alâmetidir. İbâdetlerdeki riyâ, gösteriş de, âhiretteki nîmet ve azaplara inanmakta tereddüd olduğunun alâmetidir" buyurdu. "BAŞKA ÇARE YOKTUR!.." Talebelerinden birisi anlatır: Ebû Muhammed Cerîrî'nin vefâtı senesi, Karâmita sapıkları ile yapılan muhârebede ben de bulunuyordum. Savaş bittikten sonra, Müslümanların bulunduğu kâfilenin yanına döndüm. Yaralılar arasında Ebû Muhammed Cerîrî'yi gördüm. Çok halsizdi. Yüz yirmi yaşlarındaydı. "Ey efendim! Allahü teâlânın bu belâyı üzerimizden def etmesi için duâ etseniz" dedim. "Duâ, belâ gelmeden önce yapılır. Belâ geldikten sonra râzı olmaktan ve sabretmekten başka çâre yoktur" buyurdu. 923 (H.311) senesinde vefât etti...