Şeyh Ebü'l-Kâsım hazretleri İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin torunu olan Muhammed Sibgatullah hazretlerinin ilk oğlu, Urvet-ül-vüskâ Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî'nin de torunudur. 1645 (H.1055) senesinde Hindistan'da Serhend’de doğdu. Yüksek dereceler sâhibi olan amcası Muhammed Ubeydüllah-ı Serhendî'den de okuyup ilim öğrenmişti. 1671 (H.1082) senesinde Ekberâbâd beldesine gitmişti. Orada vefât etti. Cenâzesini Serhend'e getirip yüksek dedesinin yakınında defnettiler.
Urvet-ül-vüskâ Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî hazretlerinin üç cildlik Mektûbât kitabında bu torununa yazılmış mektuplar vardır. İkinci cild, 123'üncü mektup, bu mektuplardan biridir. Burada buyuruluyor ki:
Derler ki, bir kimse, bir kimsenin yanında, bir kimsenin bir kötülüğünden bahsetmiş. O da; "Biz, bize iyiliğine bakarız. İyiliği kötülüğünden fazla ise, iyiliklerini alır, kötülüklerini geçeriz. Nitekim efendi de kölesine böyledir. O hâlde kulun, kula karşı nasıl olması îcâb ettiğini bundan kıyas etmelidir" demiştir...
Yazıyorsunuz ki, bâzı sâlihler, bâzı haberler getirdi. Hüsn-i zan gereği, sözlerine inandım. Bu yüzden kalbim ağırlandı. Deriz ki: İlim sâhibinin böyle söylemesi, hayret vericidir. Onların sözlerini, hüsn-i zanla kabûl etmişsiniz ve hüsn-i zan etmeye lâyık olan diğer tarafa da hüsn-i zan etmemişsiniz. Dedikodu yapanın sözü kabûl edilmez, reddedilir. Kenz-ül Hafi kitabında diyor ki: Hâlid bin Sinân; "Dedikoduyu kabûl etmek, dedikodudan daha kötüdür. Çünkü dedikodu; günaha yol göstermek, onu kabûl, yâni onu dinlemek ise, izin vermek, onu tasdîk etmektir. Bir şeye delâlet eden ile, onu kabûllenip, hükmeden bir değildir. O hâlde dedikodu yapanın azâbı, sâdece dedikodusudur. Eğer doğru ise, ayıplamasında, bir kimsenin gizli bir şeyini ortaya dökmek, hürmetini gidermek, nâmusuyla oynamak vardır. Yalan ise, Allahü teâlâya karşı gelmek, yalan ve iftirâ söz ile şeytana uymaktır.