"Dert devaya bir davetiyedir. Dert ve düşkünlük yer alçağına benzer, deva ise suya..."
Destîne Hâtun evliyâ hanımlardan olup Mevleviye tarîkatının büyüklerindendir. On yedinci yüzyılda yaşadı. Babası, Mevleviye tarîkatının ileri gelenlerinden Şeyh Muhammed'dir. Babasından; tefsîr, hadîs ve medreselerde okutulan bütün ilimleri öğrendi ve Mesnevî'yi incelikleri ile okudu. Zamânının büyük bir kısmını, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin türbesinde sâlihâ hanımlar için yapılan kafeste ibâdet, zikir ve murâkabe ile geçirirdi. Babasının vefâtından sonra dergâhı idâre etmek kendisine kaldı. Seksen senelik ömrünü hep Allahü teâlâ ile berâber bulunarak, âhireti düşünüp hazırlık yaparak geçirdi. Bu hâlde iken vefât etti. Hanımlara Mesnevi’den okuyarak şöyle sohbet ederdi:
Ey gayretsiz heveskâr! İşte direk işte ip. Çıkmak istiyorsan durma ipe asıl. Ama sende o gayret yoksa suçu ipin çürüklüğüne direğin yağlı oluşuna bağlama. Anlaşılan sen bir kalpazansın, yükselmeye niyetin ve o yolda akıtacak terin yok ki böyle bahanelere sığınmaktasın. Maddi manevi her yükselişi sen böyle bir ip bil. İplerin başı da Allahın kelamı. Ona sarılırsan bu nefis çukurundan çıkarsın. Hâlâ o çukurdaysan bari o ipe bühtanda bulunma da kendi nefsini kına...
Ey nasipsiz! Hem pencereni sımsıkı örtüyor, perdeleri çekiyor hem de ay ışığından nur umuyorsun. Dışarıda dolunay pırıl pırıl olmuş neye yarar. Sen yol vermedikçe o kapından içeriye giremez. Bu dünya gecesinde de iman nuruyla aydınlanmak istiyorsan gönül pencereni Hakka ve hakikate aç, gözünden o örtüyü kaldır...