Kırk-kırkbeş gün öncesi idi herhalde. Gündemde 3 Kasım erken seçimi, medyada seçim ittifakları ve milletvekili aday adayları bulunuyordu. Malum... Yazılı ve görsel basın, toplumu istediği yönde (!) etkiler ya ülkemizde. Sokaktaki vatandaşın gözüne gazeteler, televizyonlar ve dergiler, kulağına radyolar işlerine geldiği türden yayın yapar. (Büyük patronların düşünceleri ve menfaatleri her şeyden önemlidir de!) Neyse diyelim ve geçelim. Kimse yüzde 10'luk Türkiye barajının düşürülmesi konusuna değinmiyordu bile. Sizlere anlatmıştım O tarihlerde bir yazıyı sizlere arz etmiştim. Yazımda... Türkiye barajının bazılarını korkuttuğunu... Bazı siyasiler ve onların destekçilerinin yüzde 10'a karşı "istemezük" dediklerini... Baraja takılacaklarını çok iyi bilenlerin amaçları doğrultusunda mücadeleye girişeceklerini... Kendilerinin yanında olan medya patronlarının da basın-yayın organlarıyla, o talepleri kamuoyuna 'masumane' şekilde pompalayacaklarını.. Bazı girişimlerin olacağını hissettirmiştim. Aradan günler geçti Ve İki hafta önce.. Barajın düşürülmesine yönelik çalışmalar yazılan senaryoya uygun sahne aldı. O halde! 'Masumane' isteği (!) Türkiye'ye ilk duyuran ünlü bir gazetecimizdi. Üstad, ilginç bir tarzda köşe yazısını kaleme almıştı. Özetle... Tüm anketlerden AKP ve CHP açık farkla barajın üstünde çıkıyorlardı. DYP ve MHP yüzde 10'u kılpayı geçiyorlardı. DYP ve MHP için barajın altında kalma tehlikesi sürekli sözkonusu vardı. Diğer partiler barajın bir hayli altında görülüyordu. O halde... AKP ile CHP'nin alacağı oyların dışındaki oylar boşa gidecekti. O halde... En az yüzde 50, belki yüzde 60 oy heba olacaktı. O halde... Vatandaşın iradesi 4 Kasım sabahı görülemeyecekti. O halde... Batıya, Avrupa Birliği'ne bu kötü durum anlatılamazdı. O yüzden... Bir şeyler ya-pıl-ma-lıy-dı. İki arkadaş omuz omuza! Yüzde 10'luk Türkiye barajının düşürülmesini can-ı gönülden talep edenler Mesut Yılmaz ile Hüsamettin Özkan'dır. İki yakın arkadaş, iki yakın komşudur onlar. Evleri Beykoz Sarı Konaklar'dadır. Bülent Ecevit'in öz, Rahşan Ecevit'in üvey oğlu Hüsamettin Özkan az daha ANAP'a katılmıyor muydu? Özkan, yeni partisi YTP ile ANAP arasında seçim ittifakı görüşmelerinin mimarı değil miydi? Yılmaz, barajın Avrupa Birliği'ne aday bir ülkeye yakışmadığını söyleyerek, işin Batı dünyası bağlantısını kurar. Özkan, mükemmel organizatörlüğü ve parçaları birleştirmedeki ustalığını barajın altındaki partiler üzerinde gösterir. ANAP tamam. YTP tamam. Geriye kaldı SP, DYP, DSP. Saadet Partisi de oy oranı olarak zaten perişan durumdadır. Onların da desteği alınır. Tansu Çiller'e "Bu işi bitirelim. Seçim öncesi veya sonrası kurulacak hükümette Başbakansın" mesajı gönderilir. Az da olsa barajı geçememe korkusu yaşayan Çiller'e koltuk gösterilir. DSP de sıkıntıdadır. Ecevit ömrünün ahir vaktinde 'hayırlı bir iş' yapmalıdır. Partisi bölünen Ecevit'in DSP'si barajı ancak yüzde 5'le geçebilecektir. TBMM'deki küskün milletvekilleri de işin balı kaymağıdır. Arkalarında aslanlar gibi medya gücü de bulunmaktadır. Daha ne olsun canım? Kim ne dedi? Ve sıra şimdi! Seçimin ertelenmesi ve barajın düşürülmesi tezgahı 'şimdilik' rafa kalkmış gözüküyor. Emekliliğine birkaç gün kala "seçim ertelenmemeli" diyen dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu. Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü ve Başdanışmanı Tacan İldem'in "Sayın Cumhurbaşkanımız seçimin 3 Kasım'da yapılmasını istiyor" açıklaması. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in "Seçim ertelenemez. Şartlar oluşursa meclisi fesh ederim" beyanatı. Bazılarının işlerini, bazılarının beklentilerini, bazılarının planlarını bozdu. Sırada Recep Tayip Erdoğan'ın seçime gi-re-me-me-si ve aday o-la-ma-ma-sı durumu var. Daha doğrusu. Seçime gir-di-ril-me-me-si ve aday ol-du-rul-ma-ma-sı demek daha doğru olur.