Adını ne koyarsak koyalım, bu hafta içinde yaşadıklarımız Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğine kara bir leke olarak yazıldı. Hepimiz fakirleştik. Hazine eskiye döndü, yani kuruşa muhtaç hale geldi. Merkez Bankası döviz rezervlerini tüketmemek için gecelik faizin yüzde 7.500'lere çıkmasına göz yumdu. Kamu bankaları bankalararası piyasadan aldıkları borçları ödeyemiyor. Para sistemi iflas etti. Özel bankalar kredi kartlarıyla nakit çekimi durdurdu. Emekliler bankalardan maaşlarını dahi alamıyor. Doların değerini kimse belirleyemiyor. Yabancı yatırımcı ve finans kuruluşları Türkiye'den çıkmak istiyor ama döviz bulamıyor. Kısacası ortalık yangın yerine döndü. Hükümet ne yapacağını şaşırmış durumda..Başbakan Bülent Ecevit kesinlikle "Neden MGK'yı terkedip açıklama yaptım, ortalığı karıştırdım?" diye kara kara düşünüyordur. IMF Başkan Yardımcısı Stanley Fischer'e Ankara ziyaretinde 'canlı kriz' filmini izlettik. Adamcağız şaşırdı. Türkiye'nin bir rumaralı savunucusu Cotarelli'yi Frankfurt'ta Amerika yolundan "kriz çıktı Kota, hemen dön" diye geri çevirdik. Garip İtalyan Washington'daki amirlerinden 'krizi önceden görememekle' suçlandı ve fırça yedi. Dünyaya rezil olduk. IMF'nin korkusu; Türkiye'deki krizin tüm dünyayı sarması.. Eğer korkulan olursa ve Türkiye krizi bir global krize dönüşürse, Uluslararası Para Fonu için "Beceriksizler... Maddi, manevi her türlü desteği verdikleri Türkiye dünyada felakete yol açtı" yorumları yapılır. Bu da IMF için tarif edilemeyecek bir itibar kaybıdır. 'Kara Pazartesi' depreminin merkezi Merkez Bankası. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit'in tartışmalarının ardından hükümet tarafı MGK toplantısını terketti ya.. Krizin başlamasına yönelik düğmeye basılması birilerini zengin etti gibi geliyor bana. Türkiye fakirleşirken, 'iş bilen' ve 'kulakları iyi çalışan' bazıları dalgalı kur'dan parayı götürdüler.. Başbakan Bülent Ecevit, MGK toplantısından ani biçimde çıkıp, o meşhur açıklamasını yapınca döviz piyasasında bomba patladı. Özellikle yabancı yatırımcıların yanısıra uluslararası finans kuruluşları ile Türk bankaları piyasadan ve Merkez Bankası'ndan Pazartesi günü 7.6 milyar dolar satın aldı. Salı günü Merkez Bankası piyasayı fonlamayıp TL'yi sıkıştırdı. Bankalar ellerindeki nakiti yüksek faizle daha önceden kamu bankalarına verdiklerinden likidite sıkıntısına düştü. TL bulamayan bankalar, Dolar alım taleplerinin 4.362 milyar dolarlık kısmından vazgeçti. Dananın kuyruğu ise Çarşamba günü koptu. Gecelik faizin yüzde 7.500 olmasına rağmen Merkez Bankası'ndan 3.112 milyar USD satışı yapıldı. Böylece Pazartesi'nden devalüasyonun yapıldığı Perşembe sabahına kadar Merkez Bankası'ndan net 3.685 milyar dolar çıkmış oldu. Şimdi demeyin "ne olmuş" diye.. Satılan 3.685 milyar doların 685 milyon dolarlık miktarını yabancı kuruluşlar aldı, tamam.. Ya geri kalan 3 milyar doları kimler götürdü? Hiç bir kuruluş devalüasyon haberini almadan milyarlarca dolarlık bir alıma girişemez, efendim. Merkez Bankası'nın 688 bin liralık ortalama fiyatla sattığı 3.685 milyar doların karşılığı 2 katrilyon 535 trilyon liraya geliyor. Bugün Merkez Bankası'nın açıkladığı 1 milyon 78 bin liralık kura göre satılan 3.685 milyar doların değeri 'dalgalı kur' operasyonuyla 3 katrilyon 973 trilyon liraya yükseldi. 685 milyon dolarlık yabancı satışını düştüğümüzde karşılaştığımız rakam 3 milyar dolar. Yani birileri üç günde 3 milyar dolar karşılığı 1 katrilyon 170 trilyon TL'yi ter dökmeden kazandı. Helal olsun! İşte efendim, devalüsyonun perde arkası. Hepimizin cebinden çıktı, Türkiye göçtü, ama bir kaç kişi kazandı. Bu krize yol açan hükümet krizin hesabını vatandaşa vermelidir. Yoksa vatandaş hesabını zamanı gelince görür. Yetkililere soruyorum; devalüasyon olacağı haberini uçuran köstebeği bulacak mısınız?