Eskişehir'den sonra İstanbul'a geçtik, Kemal Unakıtan'la. MÜSİAD'ın 12. Olağan Genel Kurulu'na katılacağız. Ardından serhat şehrimiz Edirne'de olacağız. Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği'nin toplantısı görkemliydi. MÜSİAD Başkanı Ali Bayramoğlu konuşmasında, AK Parti iktidarına yol gösterdi. Hükümetten 'geleceğe damga vuracak' icraatlar beklediklerini söyleyen Bayramoğlu'nun TÜSİAD'ı ve TOBB'u eleştirmesi, mantıklı ve doğruydu. Saatlerce süren genel kurulda 'neler oldu', 'neler bitti' konularını yazmayacağım. Beş ay sonra Konuşmasını bitirdikten sonra... AK Parti Genel Başkanı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan otelden ayrılmak üzere merdivenlere yöneliyor. Sağ kolu Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile Rizeli hemşehrisi, büyük görevler vermeyi planladığını bildiğim MÜSİAD Başkanı Ali Bayramoğlu'yla birlikte yürüyorlar. Erdoğan beni görüyor, o kalabalıkta. Başlarımızı sallayarak merhabalaşıyoruz. Merdivenler yavaş yavaş çıkılırken...Kemal Unakıtan sesleniyor; "Ziya Osman, Sayın Başbakan seninle görüşmek istiyor." Hızlanıyorum. Kalabalığı yararak Recep Tayyip Erdoğan'a yetişiyoruz. Maliye Bakanı Unakıtan geriye çekilerek, Tayyip beyin yanındaki yerini bana bırakıyor. Yaklaşık beş aydır bir araya gelemediğimiz, AK Parti'nin lideri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la yanyanayız. Dokuz yıl önce... Sevgili okuyucularım, bir hatırlatmada bulunacağım. 1994 senesinde tanışmıştım Tayyip beyle. Özellikle Londra'da 1994-96 arasındaki Londra muhabirliği dönemlerimde Erdoğan'la samimiyetimizi ilerletmiştik. Kendisi Londra'ya gelince, Ramsey'in sahibi Remzi Gür, Tayyip bey, ben ve birkaç arkadaş yemeğe giderdik. Ayrıca...Bugüne kadar sadece bir kez kamera önüne çıkmıştır, Sayın Emine Erdoğan hanımefendi. 1998 yılında, Recep Tayyip Erdoğan, İstanbsul Büyükşehir Belediye Başkanı iken, 'şiir okudu' diye hapis cezası almıştı yâ. İşte o gün, Emine hanımla İstanbul'da televizyon için röportaj gerçekleştirmiştik. Gözyaşları içerisinde konuşmuştu. Hayat arkadaşını birkaç gün sonra cezaevine gönderecek bir eşin duygu yoğunlunu yaşıyordu bayan Erdoğan. TGRT'deki o röportajımız, Emine hanımın ilk ve son defa televizyonlara çıkışı olmuştu. Tayyip beyden sitem üstüne sitem! Erdoğan elini uzatıyor, tokalaşıyoruz. "Merhaba eski dost. Nerelerdesin yahu? Hayırlı olsuna da gelmedin. Televizyondaki programlarını izlemesek, gazetedeki yazılarını okumasak kayıp olduğunu düşüneceğim" şeklinde sitem ediyor. Menfaatten uzak, abi-kardeş ilişkimize istinaden Tayyip bey çıkışıyor bana. "Başbakanlığınız hayırlı olsun efendim. Başarılar dilerim." İğneleyeci konuşuyor Tayyip bey: "Sağolasın. Aylar sonra söyledin ama... Anlıyorum..." Hak ettiği koltuğa geç de olsa, zor da olsa oturan Erdoğan: "Seçimden önce Anadolu'yu gezdin. Kendi anketini kendi yaptın. Yüzde 33'le AK Parti'nin tek başına iktidara geleceğini yazdın. Hiç unutmadım. Israrla (Seçimi AK Parti kazanacak. Bazı partiler barajın altında kalacak. Bazı liderler 4 Kasım sabahında silinecek) yazdın. O yazılar hep aklımda. Hele bir yazın vardı ki, onu kestirip çerçevelettirdim. Odamda duruyor. Hep bakıyorum." Sözünü kesiyorum Başbakan Erdoğan'ın: "Evet efendim. (Er ya da geç.. Eninde sonunda.. Erdoğan Başbakan olacak) yazımızı kastediyorsunuz." "Dertleşelim... Dostlar birbirini unutmaz.." Otelin dış kapısı gözüktü. Erdoğan: "Köşende benimle, partimle ilgili yazmasan da, şu programına bir davet et de gelelim canım artık." Bu 'dokundurmalarla' dolu cümlelerden ötürü, mahçup oluyorum. "Peki" diyorum. 0002 kırmızı plakalı makam aracının kapısındayız. Mercedes'e binerken Başbakan Erdoğan: "Kemal beyle Eskişehir'e gitmişsiniz. Gazetede okudum. (AK Parti teşkilatı dimdik ayakta) yazmışsın. Teşkilatımla ilgili notun beni sevindirdi. Yer ve mekan önemli değil, görüşelim Ziya Osman. Dertleşelim. Eski dostlar birbirini unutmaz." Bu sözlere karşı, bize de, "peki" demek düşüyor.