Aslında bugünkü yazımızda, piyasaları değerlendirip, beklentilerimi dile getirecektim. Hazırlıklarımı da yapmıştım. Fakat.. Pazar sabahı gazetelerde okuduğum iki haber, yazı plânımı değiştirmeme neden oldu. Haberleri okuduktan sonra..Ağlayarak gitti parmaklarım bilgisayarın tuşlarına. Yüreğim yâna yâna cümleleri sıraladım. Ölen ölür, kalar sağlar bizimdir Gazetelerde çıkan iki haberin yer alış biçimi çok farklıydı. İlk haber son derece önemsiz, sıradan bir haber şeklinde verilmişti. Tek sütunluk haberde üç bebeğin ölü bulunduğu anlatılıyordu. İkinci haber ise, ekonomi sayfalarında manşet idi. Türkiye'de servetleri 19 milyar Doların üzerinde olan 2 bin 200 ailenin bulunduğu belirtiliyordu. Ve sadece İstanbul'da yıllık geliri 1 milyon 100 bin Doları aşan 20 bin ailenin varlığına dikkat çekiliyordu. İşte biri önemli, biri önemsiz iki haber! Ölenin ne önemi vardı ki! Nasıl olsa ölmüşlerdi. Ölünün büyüğü, küçüğü olmazdı. İnsanlar doğarlar, büyürler ve ölürlerdi. Bu kadar basitti işte! Halbuki insanların servetlerini anlatmak büyük önem arz ediyormuş efendim! Habercilik yaşam düzeyinin yüksekliğini, insanların zenginliğini kamuoyuna rakamlarla anlatmaktı demek! Yazık çok yazık. Yapılması gereken, zenginlikle fakirlik arasındaki 'iğrenç ve acı çelişkiyi' kamuoyuna duyurmak olmalıydı. 1 günlük hayat Onlar.. Masum, günahsız sabiler geçtiğimiz Cuma hayata 'merhaba' demişlerdi. Sadece bir gün sonra, Cumartesi hayata 'veda' etmişlerdi. Ve..Pazar günü de gazetelerin sayfalarına 'tek sütun' haberdiler. Van'da bir kız. Hatay İskenderun'da biri kız, biri erkek ikizler. Üç yeni doğmuş bebeğin ölü bulundukları yer ise, o temizliklerine lâyık olmadıkları bir yerdi; çöplük. Ne felâket..Üç meleğin bir günlük vücudlarının bulunması gereken yer ana baba kucağı değil miydi, sevgili okuyucularım. Çöplükte ne işleri vardı bir günlük bebeklerin? Ana yavrusunu atmaz da attırırlar Düşünebilirsiniz, "bebek ölümlerini abarttın" diye.. Düşünebilirsiniz, "bulunan minik cesedler evlilik dışı ilişkilerin, tecavüzlerin ve ölü doğumların sonuçları" diye. Hayır. Van ve İskenderun'daki olayların sebebi; fakirlik, açlık, işsizliktir. Neyin sonucu olursa olsun doğuran ana yavrusunu atmaz.Ama atar hale gelmiş artık. Atar hale getirmiş düzen, sistem,iktidar. 1 milyar harcayamıyorsanız Onbeş milyon işsizin bulunduğu Türkiye'nin gidişatı, kötüden de kötü.. Asgari ücreti net 169 milyonTL'ye çıkarıyor hükümet ve "büyük iş başardım" havasına giriyor... Buna karşılık.. Türkiye Kamu-Sen'in yaptığı araştırma,Türkiye'de yoksulluk sınırının 1 milyar TL olduğunu gösteriyor. Dört kişilik aileniz varsa..Her ay 1 milyar TL'lik zorunlu gıda, konut, yakacak, giyecek, ulaşım, haberleşme, eğitim ve sağlık harcamasında bulunmalısınız ki, aileniz insanca yaşayabilesin. O da en az 1 milyar TL harcamak kaydıyla. 1 milyar liranın altında harcıyorsanız yoksulsunuz. Kaç kişinin aylık geliri 1 milyar TL'yi buluyor? Zenginliğe bak zenginliğe Ankara Maltepe Rotary'l#rin toplantısına katılan Akbank Genel Müdür Yardımcısı Fikret Önder açıklamasıyla Türkiye'nin ekonomik ve sosyal fotoğrafını çekmiş. 2 bin 200 aile mevcut, servetleri 19 milyon Doları aşan. 1 milyon 400 bin TL'lik kurla 26 trilyon 500 milyar TL'den fazla servete sahip bu aileler. Hepimizin bildiği meşhur ailelerin servetleri bu hesaba katılmış değil. Bıraktık tüm Türkiye'yi. Sadece İstanbul'a bakıyoruz. 20 bin ailenin yıllık geliri 1 milyon 100 bin Dolar seviyesindeymiş. Bugünkü kurla bir ailenin 365 günlük geliri 1 trilyon 550 milyar lira.. Demek. 20 bin ailenin serveti 41 milyar 800 milyon Dolar. Bu rakamın karşılığı 41 katrilyon 800 trilyon Türk Lirası. Gözümüz yok. Allah daha çok versin. Servet düşmanı değilim de bu gelir çarpıklığı çıldırtıyor. Ah, vah alanın... İşte böyle. "Vah Türkiyem vah. Vah bebekler vah" demeyip de ne dersiniz? İnsanını bu kadar üzen, bu denli yoksullaştıran, bu kadar işsizleştiren, fakiri daha fakirleştiren, bir avuç zengini daha da zenginleştiren bir iktidar daha görülmedi. Bu yorumu ben yapmıyorum. Rakamlar ve yaşananlar bu gerçeği ortaya koyuyor. Amaaaa.. Herşey inceldiği yerden, zulüm ise kalınlaştığı yerden kopar. Kopacak da...