İsrail Orta Doğu'daki son arkeolojik kazılarla neyi amaçlıyor?

Türkiye Today
- Güncelleme:
İsrail Orta Doğu'daki son arkeolojik kazılarla neyi amaçlıyor?
Kültür - Sanat Haberleri  / Türkiye Today

İsrailli bir arkeoloğun Nablus'un doğusundaki Ebal Dağı'nın tepesindeki bir arkeolojik alanı 1967 yılından kazmasından sonra 2023’ün Haziran ayında yerleşimciler ve İsrail Savunma Bakanlığı, aynı bölgede "Tarih Yazıyoruz" adlı bir kampanya başlatarak kazı çalışmalarını yeniden başlatmıştı. Peki İsrail bu kazılarla ne yapmaya çalışıyor? Bu kazıların geçmişi ne ve kim tarafından finanse ediliyor?

KORAY ERDOĞAN'IN HABERİ- 1967 yılında İsrailli arkeolog Adam Zertal tarafından başlatılan kazılar, Ebal Dağı'nın İsrailoğulları'nın Filistin'e girişindeki askeri komutan Yuşa bin Nun'un sunağı olduğu iddiasını ortaya koymuştu.

2023 yılının Temmuz ayında Independet Arabic tarafından yapılan haberde yaklaşık 37,000 metrekarelik bir alanı kaplayan devasa taşlardan oluşan ve geçmişte Kenan tanrılarına kurbanların sunulduğu bir pagan sunağı olarak bilindiği aktarılırken, bu bölgenin son zamanlarda İsrail Savunma Bakanlığı ve yerleşimciler tarafından hedef alındığı açıklanmıştı.

Filistin Turizm ve Eski Eserler Bakanlığı ise burada yürütülen çalışmaların Filistin mirasına tecavüzü ve kültürel varlıkların yasa dışı ithalatını, ihracatını ve mülkiyetinin devrini yasaklamak ve önlemek için alınacak önlemlere ilişkin uluslararası anlaşmaların ihlalini temsil ettiğini iddia ediyor.

İsrail Orta Doğu'daki son arkeolojik kazılarla neyi amaçlıyor? - 1. Resim

GERÇEKLER ÇARPITILIYOR

1967’de ilk kazıları yapılan ve geçtiğimiz yıl tekrar kazılmaya başlanan alan, Yahudilik ortaya çıkmadan çok önceye tarihleniyor ve pagan Kenan sunağını barındırıyor.

Filistin Turizm ve Eski Eserler Bakanlığı da Filistin halkının taş devrinden beri var olduğunu ve bu dönemlerde tanrı kavramlarının geliştiğini, bu nedenle Yahudiliği, Hıristiyanlığı ve ardından İslam'ı benimsediklerini ifade ediyor.
Ayırca bakanlık geçtiğimiz yıl yaptığı açıklamada İsrail'in tüm Batı Şeria'da emelleri olduğunu, meselenin tarih veya dinle hiçbir ilgisi olmadığını açıkladı.

İsrail Orta Doğu'daki son arkeolojik kazılarla neyi amaçlıyor? - 1. Resim

“Alanı askeri olarak ele geçirmeden önce Yahudileştirmeyi" amaçlayan bir hareketle başlayan bu kazılar ve geçmişini Türkiye Today olarak, okurlarımız için “Arkeolojik İstibarat ve Diplomasi” konusunda çalışmalar yürüten, arkeolog akademisyen Doç. Dr. Tuna Akçay ile konuştuk.

KUDÜS VE ÇEVRESİNDE İLK YABANCI MİSYON ÇALIŞMALARI NE ZAMAN BAŞLADI?

Kudüs’ün 19. yüzyılın ikinci yarısında siyasi, idari, iktisadi, kültürel ve demografik alanlarda köklü değişimler geçirdiği görülüyor. Bu dönemde sahil şehirleri (Yafa, Hayfa, İskenderiye, Beyrut) ticaret sayesinde canlanırken, iç kısımlardaki dağlık şehirler gerilemiştir.

1831’den itibaren Mısır hâkimiyeti altında, Osmanlı Devleti Kudüs’ü yabancı müdahalelerden korumak için yeni bir politika izlemeye başlamıştır. Ancak, Muhammed Ali Paşa ve oğlu İbrahim, Osmanlı’ya alternatif bir politika geliştirmek amacıyla Avrupa konsolosluklarına ve Hıristiyan misyonerlik kurumlarına Kudüs’te izin vermiştir. Osmanlılar 1840’ta bölgeyi yeniden kontrol altına aldıklarında, bu hakları geri almamış ve Avrupa'nın etkisini artıran emperyalist güçlere karşı yeni bir politika izlemek zorunda kalmıştır.

Kudüs’te açılan ilk konsolosluk, 1838’de açılan İngiliz Konsolosluğu’dur. Bunun ardından da Prusya (1842), Sardunya (1843), Fransa (1843), Avusturya (1847), İspanya (1854), Amerika Birleşik Devletleri (1856) ve Rusya (1857) konsoloslukları gelmiştir.

1841’de İngiliz-Prusya ortaklığıyla Protestan Piskoposluğu’nun kurulması, 1847’de Latin Patrikliği’nin yeniden tesis edilmesi ve Rus Piskoposu’nun 1858’de Kudüs’e gelmesiyle misyonerlik faaliyetleri en üst perdeden kendini ifade etme gücü bulmuştur.

İsrail Orta Doğu'daki son arkeolojik kazılarla neyi amaçlıyor? - 1. Resim

"OSMANLILARIN KUDÜS'E GELMELERİ ÇABALARINI SONUÇSUZ BIRAKTI"

Doç. Dr. Tuna Akçay bu konuya ilişkin olarak “Muhammed Ali Paşa’nın bölgeye hâkimiyeti zamanında, Kudüs’e uluslararası statü kazandırmaya yönelik bir girişim olarak Avrupa devletleri, Kudüs’te Osmanlı Devleti’nden ayrılmış ve Avrupa egemenliği altına girmiş, kendi özerk idaresine sahip bir Hıristiyan varlığı inşa etmeye yönelik bazı projeleri hayata geçirme çabası içine girmiştir. Fakat Osmanlıların Kudüs’e geri gelmeleri ve Suriye vilayetlerinde Tanzimat ve Islahat siyasetine başladıklarını ilan etmeleriyle bu çabalar sonuçsuz kalmıştır; ancak sonuçsuz kalan bu girişim, geleceği kapsayacak tohumları ekmiş, niyetleri belli etmiştir.” diyor.

Fransızlar, 1892’de Paris’te kurulan Teoloji Araştırmaları Enstitüsü’nün destekleriyle Kudüs’te Tevrat Okulu’nu tesis etmişlerdir.

İsrail Orta Doğu'daki son arkeolojik kazılarla neyi amaçlıyor? - 4. Resim

Yine Kudüs’te 1920’de Fransız Arkeoloji Okulu açılmıştır. Fransız Arkeoloji Okulu Kudüs’te birçok arkeolojik araştırma yapmıştır.
Almanya’ya bakacak olursak, Alman Filistin Araştırmaları Derneği (Deutcher Verein zur Erforschung Palastinas) 1877’de Laibzig’de kurulmuştur. Zeitscharft des deutschen Palastina-Vereins adında bir dergi çıkarmıştır.

Dernek, kendi arkeolojik faaliyetlerine dair bir bülten çıkartmış, Me’daba haritası ve Doğu Ürdün haritasını ortaya çıkartarak önemli bir bilimsel ve istihbarati faaliyet gerçekleştirmiştir.

İngilizlerin Filistin Keşif Fonu (Palestine Exploration Fund) ise 1865’te Londra’da kurulmuştur. Bu fonun kurulmasıyla birlikte, Filistin’de sistematik keşif faaliyetleri başlamıştır. Bu kuruluşun lideri, Başpiskopos York’tu. O, bu kuruluşun hedeflerini sadece dini ve bilimsel şekilde belirlemişti; fakat her ne kadar liderinin amaçları içinde yer almasa da fonun amaçları arasında sömürgecilik ve istihbarat faaliyetleri de vardı. Bu kuruluş, Filistin’in İngilizler tarafından sömürülmesi ve Siyonist işgale zemin hazırlanmasında çok büyük paya sahip olacaktı. Conder, Lawrence ve Catchener gibi istihbarat elemanlarını destekleyen bu fon, Filistin, Doğu Ürdün özellikle de Nakib ve Arabe Vadisi gibi birçok bölgede gerçekleştirilen arkeolojik araştırma ve keşif faaliyetlerini finanse etmiştir.

İsrail Orta Doğu'daki son arkeolojik kazılarla neyi amaçlıyor? - 5. Resim

1865’te Londra’da Filistin Keşif Fonu’nun kurulmasını takip eden süreçte, fonun fahri sekreteri George Grove, Kaptan Charles Warren’a Kudüs’te, özellikle de Mescid-i Aksa bölgesinde yapılacak kazıları yönetme görevi vermiştir. Warren’ın bu kazıları, aynı alanda daha sonraki dönemlerde, hatta günümüzde dahi yapılan kazılara temel oluşturmuştur. Öyle ki İsrail Tarihi Eserler Kuruluşu, kazı faaliyetlerini Warren’ın yüz elli yıl önce kazıya başladığı yerlerde gerçekleştirmektedir.

Amerika’nın Kudüs’teki faaliyetleri birçok kuruluş ile temsil edilmiştir. Kudüs Şarkiyat Araştırmaları Amerikan Okulu, 1900 yılında kurulmuştur. Chigago Üniversitesi Doğu Enstitüsü, Philedelphia Üniversitesi Müzesi, Pitrsburg-Xenia Teoloji Okulu, Pasifik Din Okulu-Filistin Enstitüsü Berkly-Kaliforniya, Herford Fakültesi, Harvard Üniversitesi, Chigago Teoloji Okulu, Amerikan Tarih Öncesi Araştırmaları Okulu gibi kuruluşlar bu bölgede önemli arkeolojik çalışmalar gerçekleştirmiştir.

Ayrıca 1870 yılında İngiliz Filistin Keşif Fonu örnek alınarak Amerikan Filistin Keşif Derneği kurulmuştur. Bunun yanında Danimarka ve Avusturya da bu bölgede çeşitli keşifler yapmak için bölgeye intikal etmiştir.

ARKEOLOJİK KAZILAR NASIL VE NE ZAMAN BAŞLADI?

Şu anda Filistin ve çevresinde yürütülen birçok arkeolojik kazı çalışması, Tevrat Araştırma Derneği ile Filistin'deki Yahudi varlığını kanıtlamayı amaçlayan Amerikan Evanjelik Araştırma Enstitüsü iş birliğiyle yapılıyor.

Filistin Turizm ve Eski Eserler Bakanlığı, İsrail'in kazı çalışmalarını "yerleşimci hedefler ve Tevrat gündemleriyle, Filistin topraklarının gasp edilmesi, mevcut gerçekleri silme, yok etme ve karartma amacıyla yapıldığı"nı öne sürüyor.

Birçok Avrupalı, genel anlamda doğudaki Müslümanlara ait topraklarda, özel anlamda da Filistin’deki mukaddes topraklarda birtakım arkeolojik keşif girişimlerinde bulunmuştur. Bu girişimlerin başlangıcı, Haçlıların doğudaki varlığının son bulduğu miladi 13. yüzyılın sonlarına kadar gitmektedir.

İsrail Orta Doğu'daki son arkeolojik kazılarla neyi amaçlıyor? - 6. Resim

Öyle ki Haçlılar, kutsal topraklara ait gözlem, intiba, rivayet ve hayallerini beraberlerinde Avrupa’ya taşımışlar; tüm bunlar da 14. yüzyıldan itibaren Avrupa’da gittikçe yaygın hale gelen, kutsal topraklara ait zengin bir Avrupa edebiyatının temellerini oluşturmuştur.

Doç. Dr. Tuna Akçay, bölgede 19. yüzyılın ortasına kadar, herhangi bir arkeolojik tarama ve kazı faaliyeti gerçekleşmediğini ve 19. yüzyılın ikinci yarısında Filistin’in yaşadığı siyasi ve idari dönüşümlerin akabinde ve Avrupa’nın bölgedeki nüfuzunun artmasıyla Filistin, özellikle Kudüs ve çevresinde arkeolojik araştırma yapma konusunda Batılı ülkeler arasında kızışan bir rekabete şahitlik ettiğini ifade ediyor.

Farklı ülkelerden bir araya gelen bu araştırmacı ve arkeologları ve dahi bu girişimleri destekleyen kuruluşları harekete geçiren birçok sebep ve hedef vardır.

Akçay, bu hedefler arasında ilk dikkat çeken hedef dini amaçlar olduğunu söylüyor. Rönesans Dönemi’nde Avrupa’nın yaşamış olduğu seküler dönüşüme rağmen Hıristiyanlık dini, modern çağda Avrupa kültürünü şekillendiren temel faktör olma özelliğini sürdürmüştür. Filistin ise dünyadaki Hıristiyan toplulukların peygamberi olan İsa’nın hayat hikâyesine, bu hayatın evrelerine şahitlik eden ülkeyi teşkil etmektedir.

İsa hayatı boyunca bu üç yerde dolaşmıştır ve onun yaşadığı günlerdeki kutsal topraklara, Kudüs’ün topoğrafyası ve yeryüzü şekillerine ait tahmini tasavvurların ortaya koyulması, arkeolojik kazı girişimlerinin en önemli hedeflerinden biridir.

Akçay bu konuda da Filistin’in insanlık tarihinde ilahi mesajların çoğunun indiği yer olduğunu vurguluyor ve Tevrat’ta, İncil’de ve başka dini kitaplarda kendilerinin ve çağdaşı oldukları kavimlerin hikâyelerinin anlatıldığı birçok peygamber burada yaşamıştır.
Akçay “Bu sebeple, Filistin’de yapılan arkeolojik kazı ve keşifler, Batılılar için asli kültürel kaynaklarına ulaşmak demektir.” diyor.

KİTAB-I MUKADDES ORTA DOĞU ARKEOLOJİSİNDE NEYİ İFADE EDİYOR?

Doç. Dr. Tuna Akçay, ilk kazı yapanların hedefine bakıldığında Kitab-ı Mukaddes’teki rivayetlerin doğruluğunu ispat etmek ve dünya üzerindeki Hıristiyanlar için İsa’nın kutsal topraklardaki hayatına dair daha açık ve daha ayrıntılı bir anlayış ortaya koymayı hedeflediklerini açıklıyor.

Akçay, “Bunu gerçekleştirmek için ilk kazı yapanlar, bu süreç esnasında Kudüs surları çevresinde ve buraya komşu yerlerde yapılan yoğun kazı faaliyetleri ile antik Kudüs şehrinin coğrafi yapısı ve topoğrafyasını anlama ve inceleme çabasına girmişler ve ayrıca Kudüs surları içerisinde ve Harem-i Serif bölgesi dahilinde arkeolojik kazı yapma girişiminde bulunmuşlar ve resmi şekilde Osmanlı yerel yetkililerinin bunu yasaklamasına rağmen çoğu zaman buna muvaffak olmuşlardır.” diyor.

Her ne kadar arkeologlar bu araştırma alanını bir doğrulama yöntemi olarak düşünmese de İsrail gibi din temelli devletler, bu verileri dini ve bilimsel bir referans olarak ele almaktadır.

Modern dünyada bu araştırma alanının ismi geçmişte “Biblical archaeology” olarak bilinmekteydi; ancak bazı bilim insanları “Biblical archaeology” şeklinde kalmasını isteseler de bazı araştırmacılar da bu ismin bir Protestan bakış açısını yansıttığını belirtmektedir. Birçok bilim insanı bu çalışma alanına daha bilimsel ya da daha siyasi isimler önermiştir; ancak “Kitab-ı Mukaddes arkeolojisi” isminin daha çok kabul gördüğü, buna rağmen Batı’da farklı isimlerin de kullanıldığı görülmektedir. 18. yüzyılın son dönemlerinde başlayan Kitab-ı Mukaddes arkeolojisi araştırmaları özellikle 19. ve 20. yüzyıldan sonra hız kazanmış, Yahudi arkeologların da bölgede kazılar yapmasıyla birlikte bir disipline sahip olunmuştur.

İsrail Orta Doğu'daki son arkeolojik kazılarla neyi amaçlıyor? - 7. Resim

Batı’da başta ABD olmak üzere Almanya, İngiltere ve Fransa gibi emperyalist ülkeler bu araştırma alanına yoğun ilgi göstermiştir. Özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısındaki evrimci görüş ile Yaratılış Kitabı’nın insanın kökeni hakkındaki görüşleri “Kitab-ı Mukaddes arkeolojisi” çalışmalarına hız kazandırmıştır.

Bu çalışma alanı “Eski Ahit konuları dışında Yeni Ahit ile ilgili meselelerde de aydınlatıcı bilgiler sağlamaktadır. Örneğin, 52 no’lu Rylands Papirüsleri’nin ortaya çıkmasıyla Yuhanna İncili’nin yazılış tarihine dair dayanaklar artmış, MS 100 yılı bu incilin yazılış tarihi olarak bilgi ve belgeler ile önerilmiştir.

İsrail Orta Doğu'daki son arkeolojik kazılarla neyi amaçlıyor? - 8. Resim

'DİN, SİYASET VE BİLİM(?)' ÜÇÜ BİR ARADA İLE İSRAİL'İN MİLLİ BİR KİMLİK OLUŞTURMA ÇABASI

Kitab-ı Mukaddes arkeolojisinin esas amacı Eski ve Yeni Ahit’in tarihsel bağlarını anlamak olduğu için, siyasi amaçlar da özellikle ön plana çıkmıştır. Bu disiplinin ortaya çıktığı ilk dönemlerde, özellikle bir ideoloji ve devlet politikası oluşturmak için kullanıldığı görülmektedir.

Akçay bu konuda “I. Dünya Savaşı sonrasında Kudüs’ün paylaşımında bu araştırmaların dikkate alınması, özellikle vurgulanması gereken bir durumdur. İsrail’in milli bir kimlik oluşturmaya çalıştığı dönemlerde arkeolojik verileri de kullanması, bunları bir da-yanak yapıp toprak istemesinde ön plana çıkartması, geçmişte yapılan arkeolojinin istihbarat ve diplomasi çerçevesindeki önemini göstermektedir.” diyor.

Bölgede gerçekleştirilen kazılarda arkeolojinin modern yöntemleri de sıklıkla kullanılmış, bu verilerin siyasal perspektifleri ile İsrail’in devlet olma yolundaki ilerleyişine katkıda bulunulmuştur.

İsrail Orta Doğu'daki son arkeolojik kazılarla neyi amaçlıyor? - 2. Resim

ARAŞTIRMALAR FİLİSTİN VE ÇEVRESİYLE SINIRLI KALMIYOR

Arkeologların kullanmış olduğu arkeolojik metodoloji bölge açısından birçok bilgiyi ortaya çıkartmaktadır. Yüzey araştırması ile bölgenin yüzeysel kaydı, manyetometre gibi demir yoğunluğu analizi, yeraltı radarı, elektrik direnç ölçeri ve uydu fotoğrafçılığı gibi teknikler geniş alanların sistemsel analizine olanak sağlamaktadır.

Yapılan kazılardan çıkan malzemenin arkeometrik analizi, DNA analizi ile kökenlerin araştırılması gibi birçok arkeolojik metodoloji, yeni ulus olmaya çalışan ve bölgede hak iddia eden bir devletin işine yarayacak istihbarat bilgileri sağlama yöntemleridir.

Kitab-ı Mukaddes arkeolojisinin kazı alanları olarak Eski ve Yeni Ahit’te geçen yerlerin dikkate alındığı düşünülürse; ilk başta Türkiye, Suriye, Mısır, Irak, İran, Ürdün, İsrail, Filistin gibi ülkelerdeki antik kentler çalışma alanı olarak belirlenmişti. Bu bölgeler özellikle 18. ve 19. yüzyıldan itibaren başta Amerikan, İngiliz ve Fransız arkeologlar tarafından kazılmıştır. Bu açıdan “Arabistanlı Lawrence” olarak bilinen Thomas Edward Lawrence’ın (1888-1935), Oxford’da aynı müzede çalıştığı D.G. Hogarth (1862-1927) ve Ur şehrini keşfeden C. Leonard Woolley (1880-1960) ile beraber Cerablus, Karkamış, Şam, Akabe, Petra ve Sina bölgesinde yaptığı kazılar dikkat çekicidir.
Bu kazılar esnasında binlerce arkeolojik eser, oluşturulduğu topraklardan çıkartılıp bu toprakların dışına kaçırılmış ve Batı müzelerinde sergilenmiştir. Akçay bu durumu en iyi şekilde İngiliz arkeolog Sir Mortimer Wheeler şu şekilde ifade ettiğini belirtiyor:

“Filistin, yeryüzündeki diğer herhangi bir yerden daha fazla günahın arkeoloji adına işlendiği yerdir.” Laughlin, Archaeology and the Bible, 3

İSRAİL İSMİ DE İLK DEFA HANGİ ARKEOLOJİK ESERDE YER ALIYOR?

Doç. Dr. Tuna Akçay bu sorunun cevabını şu şekilde veriyor:

“Kitab-ı Mukaddes arkeolojisi çalışmalarını, Napolyon’un Mısır seferinde yapmış olduğu keşiflere kadar götürebiliriz. Pierre-François Bouchard’in (1772-1832) bulduğu Mısır hiyerogliflerinin çözümlenmesi ve firavun isimlerinin deşifre edilmesi için Rosetta (Reşit) Taşı, en erken örneklerdendir. Daha sonra Sir William Matthew Flinders Petrie’nin 1896’da Firavun Merneptah’ın tapınağında bulduğu ve MÖ 1207 yılına tarihlenen “İsrail Steli” isimli stel, Kitab-ı Mukaddes dışında “İsrail” isminin geçtiği en eski arkeolojik veridir.”

İsrail Orta Doğu'daki son arkeolojik kazılarla neyi amaçlıyor? - 3. Resim

ARKEOLOJİK İSTİHBARATIN ETKİSİ FAZLASIYLA BÜYÜK

Osmanlı Devleti’nin yıkılmasını bekleyen Avrupalı devletlerin bahsi geçen bölgelerde devam ettirdikleri kazıları ve harita çalışmalarını gerekçe göstererek toprak paylaşımla-rında söz sahibi olmak istemeleri dikkat çekicidir. I. Dünya Savaşı sonrasında bölgedeki karışık ve hassas durum nedeniyle arkeologlar, askeri güçler ve istihbarat kuvvetleri ile daha sıkı ilişki içine girmişlerdir.

I.Dünya Savaşı sırasında Filistin Araştırma Fonu’nun başına geçen Lawrence, güney Filistin, Karkamış ve Suriye topraklarında kazılar yapmıştır. Ayrıca Albright’in öğrencisi olan Nelson Glueck’in de modern zamandaki ismi CIA olan teşkilatın o dönemki ismi olan “Stratejik Servisler Ofisi” için çalışması, bölgedeki keşiflerin salt bilimsel amaçlarla yapılmadığını göstermektedir.

Ayrıca 1925 ile 1939 yıllarında Chicago Üniversitesi Doğu Enstitüsü’nün Megiddo kazıları için ünlü Rockefeller aile-sinden de destek alması ilgi çeken bir ayrıntıdır.

İsrail Orta Doğu'daki son arkeolojik kazılarla neyi amaçlıyor? - 4. Resim

İSRAİL KURULDUĞUNDAN BERİ GERÇEKLERİ ÇARPTIRARAK TARİH YAZICILIĞI YAPIYOR

1948’de kurulmasının ardından, geçmişi inşa etmek ile milletin meşruiyeti arasında sıkı bir bağ kurmaya gayret gösteren ve bir din devleti olan İsrail, politik bir arkeolojik diplomasi stratejisi izlemiştir.

Akçay bu konuda “Yigeal Yadin gibi İsrail ordusunda ve siyasetinde görev almış arkeologların kazıları sürdürmesi ve aktif olması da İsrail’in stratejisinin açık bir göstergesidir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında daha profesyonel bir arkeoloji metodolojisi izleyen bu stratejinin dönüm noktaları hep siyasi bir perspektifle belirlenmiştir. 1967’de başlayan Altı Gün Savaşları sonrasında İsrail Eski Eserler Kurumu tarafından Sina ve Batı Şeria bölgeleri araştırılmış, Yahudilerin İsrail ve Yahuda krallıklarının ikiye ayrıldığı dönemi açıklanmaya çalışılmıştır. Altı Gün Savaşları sadece bölgenin İsrail kuvvetleri tarafından ele geçirilmesini sağlamasıyla kalmamış, İsrailli arkeologlara daha önce kazamadıkları yerleri kazmak için de imkân sağlamıştır.” diyor.

İsrail eski Genelkurmay Başkanı Moşe Deyyan’ın şu sözü de bu bölgede arkeolojik kazıların yapılma nedenlerini çok iyi özetlemektedir:
“Eğer bizim elimizde Tevrat varsa ve bizler kendimizi Tevrat’ın halkı kabul ediyorsak, Tevrat’ta adı geçen toprakların tümüne sahip olmak bizim için bir zorunluluktur.”

İsrail Orta Doğu'daki son arkeolojik kazılarla neyi amaçlıyor? - 12. Resim

Ayrıca bu varlık mücadelesi çerçevesinde Filistin’deki Arap-İslam varlığının bu ülkede sonradan ortaya çıkan, yerli olmayan bir mevcudiyet olduğu şeklinde iddiaların oluşturulması; Osmanlı döneminin sonlarında burada yapılan arkeolojik kazıların bariz hedeflerinden biriydi.

Öyle ki bu kazılar, yüzlerce yıllık süreçte Filistin’de kesintisiz devam eden farklı İslam medeniyetlerine ait binlerce tarihi yapıyı görmezden gelmiştir.

İngiliz Warren Filistin’e sadece ibadet etmek ve burada ölmek için gelecek tembel Yahudilerin değil, burayı imar edebilecek, sanatkâr, zanaatkâr ve çiftçilerden oluşan Yahudilerin göç etmesini istemiştir. Yazdığı kitapta bu stratejiye şu şekilde değinmiştir:

“Yirmi yıl süreyle Yahudilerin Filistin’deki varlıkları büyük devletlerden biri tarafından himaye edilirse bu onların ayaklarının yere sağlam basmasına imkân verecek, sonrasında da kendilerine ait eğitim, ekonomi ve siyasetle ilgili kuruluşlarının desteğiyle ülkeye hükmedebileceklerdir.” (Warren, 362-363.)

Sivil girişimlerin bürokrasiyi daha kolay aşacağını o dönemlerde görmüş ve bu doğrultuda hükümetlerin bu tip yumuşak güç çalışmalarında yer almaması gerektiğine vurgu yapmıştır:

“Kazı faaliyetleri sürerken bu kazılara ait sonuçların ve haberlerin yayınlanmaması gerekir; çünkü bunlar İstanbul’a ulaşır ve kazı için bazı zorluklar ortaya çıkarır, hatta bu kazıların durdurulma-sına da sebep olabilir.”

Akçay, Warren’ın bu sözlerine “Arkeolojik faaliyetlerin gizlilik içerisinde yürütülmesi gerektiği vurgusu, arkeolojinin bir araç olduğunun kanıtı gibidir.” diyerek açıklık getiriyor

Sonuç olarak günümüz dünyasında yorumlandığında, Kitab-ı Mukaddes arkeolojisinin masumane arkeolojik bir tutku olduğu ortaya atılabilir. Lakin tarihsel süreç ve isimler incelendiğinde, bir de kimliklerin amaçları yorumlandığında ortaya, Osmanlı zamanında arkeolojik bir istihbarat faaliyeti ve uzun vadeli bir planlamanın olduğu görülmektedir.

İsrail Devleti’nin dini temellerine yönelik verilerin toplanması ve arkeolojik kazılar aracılığı ile bölgenin istihbarat faaliyetlerine açılması, Kitab-ı Mukaddes arkeolojisinin en önemli amaçları olmuştur. Bu amaçlara -günümüz dünyası düşünüldüğünde ulaşılmış olduğu söylenebilir.

Türkiye Today

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...