Sinemada bu hafta | Karaya vuran ‘yıldız’! Maria Callas’ın son demleri beyazperdede

Bir zamanların meşhur opera sanatçısı Maria Callas’ın hayatının son yedi gününün işlendiği ve Angelina Jolie ile Haluk Bilginer’in bir araya geldiği “Maria”, tesirli bir karaya vuruş hikâyesi…
MURAT ÖZTEKİN'İN HABERİ - “Spencer” ve “Jackie” filmlerinde Prenses Diana ile Jacqueline Kennedy’nin hayatlarını beyazperdeye taşıyan Pablo Larraín, bu defa yine geçen asırdan meşhur bir kadının hüzünlü hikâyesiyle karşımızda… Larraín “Maria” adlı eserinde bir devrin meşhur opera sanatçısı Maria Callas’ın hayatının son 7 gününe seyirciyi şahit ediyor. Sanatçıyı Angelina Jolie canlandırırken Türk oyuncu Haluk Bilginer de hayat arkadaşı Aristotle Onassis rolünde karşımıza çıkıyor. Ayrıca Pierfrancesco Favino ve Alba Rohrwacher da oyuncu kadrosunda yer alıyor.
1977’de geçen eserde, Callas’ın uzak kaldığı sahnelere dönmek için çabaladığı son demleri merkeze alınıyor. Büyük bir dairede uşağı ve hizmetçisiyle birlikte yaşayan Maria, doktorları reddedip Mandrax adlı haplarla ayakta kalmaya çalışıyor, sık sık hayaller görüyor ve kaybettiği o eski sesini arıyor. Bir gün yine “Madrax” adlı bir gazeteci röportaj için kapısını çalıyor! Ancak bir müddet sonra bunun bir halüsinasyon olduğunu anlıyoruz. Böylece sanatçının hastalığıyla şekillenen ve hayal ile hakikatin iç içe geçtiği sekanslar seyrediyoruz. Maria, şef Jeffery Tate’le buluşarak sahneye çıkıp çıkamayacağını anlamaya çalışıyor. Sonra flashback’lerle gidilen mazide eski hatıraları tekrar yaşıyor; en çok da Onassis ile olan toksik münasebeti canlanıyor…
(Filmde Türk oyuncu Haluk Bilginer, Angelina Jolie ile birlikte rol alıyor.)
TÜKENMİŞ BİR İKON
Yönetmen Pablo Larraín, sanatını arka planda bırakarak Callas’ın özel hayatını öne çıkarıyor. Ancak yine de onu sıradan biri değil, bir ikon olarak tasvir ediyor. Tükenmiş, tüketilmiş “yıldızın” karaya vurmuş ama buna rağmen kibirlenmekte ısrar eden hâlini, yürek burkucu şekilde ortaya koyuyor. Mesela günlerdir yemek yemeyen Callas, bir sahnede mekândaki garsona “Aç değilim, övgü için restorana gelirim” diyor! Sosyete dünyasının geçen asırdaki karanlık durumunu tasvir eden kısımlar da merak uyandırıyor.
Sanatçının uşağıyla yaşadığı durumlar ise hüzünlü eserin nispeten gülümseten sahneleri oluyor.
İhtişamlı mekânlarda çekilen sahneler, ustalıklı devir tasvirleri ve maziye giderken siyah beyaza dönen sinematografiyle çarpıcı bir atmosfer meydana getiriliyor.
Ancak sopranonun bazı tasvirleri sebebiyle filmin suni kaldığı ve bazen seyirciye dokunamadığı yerler de bulunuyor.
BİLGİNER’DEN USTALIKLI OYUNCULUK
Filmin oyunculukları ustalıklı. Bir müddettir ses getiren yapımlardan uzak kalan oyuncu Angelina Jolie ise meşhur sopranonun tükenmiş hâlini hafızalara kazınacak bir performansla canlandırıyor. Daha evvel “Ben Hur”, “Uluslararası” ve “W.E.” gibi birçok yabancı yapımda kamera karşısına çıkan Haluk Bilginer ise “çirkinim ama zenginim” diye ortalıkta dolaşan iş adamı Aristotle Onassis’in küstah karakterini Hollywood’un gedikli aktörleri gibi tesirli bir oyunculukla bugüne taşıyor.
Hasılı “Maria” bazı negatif durumlara rağmen genel olarak şöhretin yıkıcı tesirlerini farklı bir bakış açısıyla resmeden, dokunaklı bir film oluyor.
HAFTANIN DİĞER FİLMLERİ
- “Suç Takımı 2: Pantera”
- “Son Bilet”
- “Maskeli Kahramanlar”
- “The Monkey”
- “Acı Gerçekler”
- “Kuzgun”