Canan Karatay'ın eski hali olay oldu! Abisiyle ilgili 'intihar' detayı dikkat çekti

Beslenme konusunda verdiği tavsiyelerle zaman zaman tartışma konusu olan ünlü kardiyolog Prof. Dr. Canan Karatay'ın süt içmekten nefret ettiği ortaya çıktı. Karatay'ın hayat hikayesi kitaba konu oldu. HayyKitap'tan çıkan çalışmada Prof. Dr. Karatay, hayatına dair bilinmeyenleri anlattı. Türkiye gazetesindeki köşesinde kitaptan anekdotlar paylaşan Yazar Fatih Selek şunları yazdı:
"Medyatik hekimlerin önde gelen ismi Prof. Dr. Canan Karatay'ın hayatı kitap olmuş. "Panzehir" isimli kitapta Karatay'ın hikâyesinde ilginç detaylar yer alıyor. Karatay, Harput kökenli âlim bir aileden; Efendigiller'den geliyormuş. Medreseli bir âlim olan babası Beyoğlu ve Sarıyer müftülüğü yapmış."
OĞLUNA ŞEKER YEDİRMEMİŞ
Canan Karatay, İngilizce eğitim veren Üsküdar Amerikan Kız Lisesini bitirmiş. Üniversite sınavına girmek için bir yıl Türkçe kursu almış. Süt içmeyi hiç sevmemiş. 40 yaşında anne olmuş. Oğluna hayatı boyunca şeker yedirmemiş. Evini kurarken eşyalarını bitpazarından almış. Boğaziçi'nde felsefe hocası olan eşiyle balayını Eskişehir'in bir köyünde yapmış. Ödüllü bir fotoğrafçıymış. Siyahi olaylarının olduğu yıllarda Güney Afrika'ya kardiyoloji ihtisasına gitmiş. Bacaktan anjiyoyu Türkiye'ye o getirmiş. Türkiye'de kalp pilini tek başına ilk o uygulamış.
DOBRA KONUŞTUĞU İÇİN HEP KOVULMUŞ
"Gündeme gelmek için çıkıntılık yapıyor" diye kızanlar oluyor ama o hep aykırıymış. Bir hastanenin aynı zamanda sınıf arkadaşı olan kurucusu "Bize zorluk çıkarıyorsun" diye kızmış. Bunun üzerine ceketini alıp Amerika'ya gitmiş. Annesinin 'Seni Amerikalılara hizmet edesin diye yetiştirmedim' sözünden etkilenerek dönmüş. Tabii yine kovulmuş. Hastane sahibi, onun yerine kardiyolog bulamayınca geri aramış. 'Seni rüyamda gördüm. Ben ölmüşüm sen de cenazemi yıkıyorsun' demiş. Karatay "Dinimizde kadınlar erkeklerin cenazesini yıkamaz" deyip telefonu suratına kapatmış. Karatay annesinden kalma 60 yıllık koltukları kullanıyormuş. Oğlunun televizyonu yokmuş. İzlemeye vaktimiz yok diye evlerine sokmamışlar.
KARDEŞ ACISI
Kitapta anlattığına göre Canan Karatay'ın abisi babasının ölümünden sonra bunalım geçirmiş ve 25 yaşında intihar etmiş. Bu, Karatay ve ailesinde büyük travma oluşturmuş.
Karatay o günleri şöyle anlattı:
"Kemal Ağabeyim babam öldükten sonra bunalıma girdi. Ben babam olmadan yapamam dedi. Çok düşkündü babama. Psikolojik yardım almaya başladı. İlaçlar durumunu daha da kötüleştirdi. Bu durum 7 ay devam etti ve 1967'de intihar etti. Ben tıp fakültesi son sınıftaydım. Annem onu havagazının üzerinde bulmuş. Gazı açık bırakmış. Ne acıdır ki o dönemde Milliyet Pazar ekinin olaydan önceki sayılarından birinde birkaç karikatür var, 'nasıl rahat intihar edilir' konulu. İntihar şekillerinden biri hava gazının üzerinde. Görmüş tabii ki. Aynı hafta bu olay oldu. Hatta Talat Abim gazeteye telefon edip kıyameti kopardı karikatürü yapan adama. Aynı poz, o gazetedeki aynı poz. Nakkaştepe'de babamın yanına defnettiler. Kısa süre içinde aileden iki ani kayıp hakikaten çok ağır bir travma. Ölüm Allah'ın emri, ayrılık olmasaydı."
HASTANIN YÜZÜNE BAKIN
Karatay kitapta hekim adaylarına laboratuvar sonuçlarına güvenmemelerini söylüyor ve şu tavsiyelerde bulunuyor: "Tıp eğitiminde hastayla konuşmak çok önemli, hastayı bütünüyle tanımak çok önemli, hastayı dinlemek çok önemli. Bütün dünyada hastaların en çok şikâyet ettiği konu: Doktorum beni dinlemiyor! Ama bu Amerika'da da problem, İngiltere'de de problem. İnsanları dinleyeceksiniz. Siz hastayla konuşurken, görüşürken onun kişiliğini, kimliğini bütünüyle tanımak mecburiyetindesiniz tedavi edebilmek için. İbn-i Sina da bunu öneriyor. Hatta ailesi ile birlikte, çevresiyle birlikte o hastayı tanıyacaksınız. İki tane rakama bakarak rakam tedavi etmek hekimlik değildir! Hasta muayene odasına girerken yürüyüşü, davranışı, ses tonu, şişlikleri, titremeleri, duruş pozisyonu, cildinin rengi, dudaklarımın rengi hepsine bakmaya başlıyorsunuz. Gözaltına bakıyorsunuz. Avuçlarında bir şey var mı yok mu görüyorsunuz. Eklemlerini ve ellerinin patolojik durumunu gözlemliyorsunuz. Göbeği olup olmaması çok önemli! İyi bir analiz aldığınız zaman, hastayı iyice tanıdığınızda zaten teşhisi yüzde 90 oranında koyabiliyorsunuz, geriye kalanı ise fizik muayene... Şimdi terse dönmüş olay."