40 yıl sonra ben (sen)... Sisler dağılırken - 6

Resûlullah aleyhisselâmın övgüsüne kavuşan Fatih Sultan Mehmet Han’ı ve askerlerini düşün.
ÖMER ÇETİN ENGİN / İLAHİYATÇI - Onlar dinimizi çok iyi bilen ve yaşayan dedelerimizdi. Tevekkülü de en iyi şekilde sindirmişlerdi. İstanbul’u fethederken defalarca surlara saldırdılar, defalarca şehitler vererek geri çekildiler. Hiç gevşediler mi?
- Evet, çok doğru.
- Onların tavrı mı doğru, senin gevşeriz sözün mü?.. O hâlde sen bir şeyleri yanlış biliyorsun. Veya toplumda dini yaşıyor sandığın insanlar sana sözleriyle ve tavırlarıyla yanlış örnek olmuşlar.
- Nereden geldi bu bilincime. Evet gevşerim endişesi hep oldu böyle konular açılınca ama hiç derinlemesine düşünmediğimi şimdi fark ettim.
- İyi bilmemek. Tevekkülün tarifini iyi anlamamak. Bu son din. Elbette bu din iki dünya mutluluğu için gönderildi. İçinde hiçbir zarar olamaz. Senin gevşerim sözün bir zararı gösteriyor. Hak dinde hiç böyle şey olur mu?
- Yani sonuç.
- Yani sen yanlış biliyorsun. Tarifi bilmiyorsun. Nitekim bir çok insan da iyi öğrenmediğinden yanlış biliyor ve dinimize yanaşmayarak mahrum kalıyor. Mutluluğu başka yerlerde arıyorlar. Bu su ararken çölde seraba koşmaktan farksız.
- ....
- Bir tuhaflık var... Bir tuhaflık var... Bunu kendine sorabilen çok az. Sele kapılmış saman çöpü gibi yaşıyor insanlar. Mutluluk rolü yapan, başarılı olacağım derken faziletlerine bir bir tekme vuran ve hayatın öğüten mengenelerinde kişiliklerini öğüten insanlar. Bu gidişle sen de geleceğini düşünme adına bu mengenelerin içine atacaksın kendini. Her bir endişen bu mengenelerin çelik dişlisi gibi kemirecek seni. İşte bunun için geldim sana. İnsanlar kıymetli zannettikleri birkaç gün maddeye esir olmuş. Paslı teneke değerinde madde. Bunlardan kurtulacağın som altın kıymetinde bir hayat yaşa diye geldim sana.
...
Sıçrayıp doğruldu yatağında. Ter içinde kalmıştı... Mırıldandı, “Bu ne garip bir rüya...”