Ayetel Kürsinin okunuşu, faziletleri ve faydaları! Derin anlamı olan bu sureyi ne zaman okumalıyız? 

Kaynak: HABER MERKEZİ
- Güncelleme:
Ayetel Kürsinin okunuşu, faziletleri ve faydaları! Derin anlamı olan bu sureyi ne zaman okumalıyız? 
Yaşam Haberleri  / HABER MERKEZİ

Ayetel Kürsi Bakara Suresi'nin 255. ayeti olarak biliniyor. Ayetül Kürsi olarak da telaffuz edilen bu ayetler Müslümanların en çok okuduğu dualar arasında yer alıyor. Peygamber Efendimizin tavsiye ettiği ayetlerden olduğu için hem anlamı hem de hikmet ve faydaları merak ediliyor. İşte Ayetel Kürsi’ye dair merak edilenler…

Kur’an-ı Kerim 23 senede parça parça Peygamber Efendimize vahiy yoluyla gönderildi. Her ayet-i kerimenin gönderilmesi sonrasında Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) onları eshab-ı kirama okudu, yazdırdı ve açıkladılar.

Peygamber Efendimizin bu açıklamalarına göre ayetlerin manaları ve hükümleri ortaya çıktı. 23 sene boyunca hem anlattılar hem de uygulamalı olarak gösterdiler.

Ayetel Kürsi'nin faziletleri ve faydaları! Türkçe okunuşu ve anlamıyla bu sureyi ne zamanlar okumalıyız?  - 1. Resim

AYETEL KÜRSİ NE DEMEKTİR?

Ayetel Kürsi başka bir telaffuzla Ayetül Kürsi Kur’an-ı Kerim’in ikinci suresi olan Bakara Suresinin 255. âyetidir.

İçinde geçen “vesia kürsiyyühüssemâvâti vel'ard” “kürsi” kelimesi geçtiği için bu isimle meşhur olmuştur.

Bu kısım mealen “O’nun Kürsî’si (azameti, kudreti, mülkü yahut ilmi veyahut Arş’ı), gökleri ve yeri (arzı) kaplamıştır.” demektir.

Hadis-i şerifte “Farz namazlarından sonra Âyet-el kürsî okuyan kimse ile Cennet arasında, ölümden başka mani yoktur.” Buyrulmuştur.

Peygamber Efendimizin her namazdan sonra bunu okuması sebebiyle Müslümanlar her gün 5 vakit namazdan sonra önce Ayetel Kürsi okur. Ardından yine hadis-i şeriflerde tavsiye edilen zikirleri tespihle okuyarak dua eder.


Ayetel Kürsi'nin faziletleri ve faydaları! Türkçe okunuşu ve anlamıyla bu sureyi ne zamanlar okumalıyız?  - 2. Resim

AYETEL KÜRSİ’NİN FAZİLETLERİ

Ayetel Kürsi’nin faziletlerini anlatan pek çok hadis-i şerif vardır. Bazısı şöyledir:

Dört şey Arş-ı a'zam altındaki hazineden indirildi. Fâtiha, âyet-el-kürsî, Âmenerresûlü, Kevser sûresi.

Âyet-ül kürsi âyetlerin seyyididir. Bir yerde okununca şeytan orada tutunamayıp mutlaka çıkar. [Hâkim]

Âyet el kürsi, Kur’an-ı kerimin dörtte biridir. [Ebu-ş-şeyh]

Evinde, Fatiha ve Âyet-el kürsi okuyana, o gün cin ve şeytan zarar veremez. Nazar değmez. [Deylemi]

Yatarken Âyet-el kürsi okuyana, şeytan yaklaşamaz. [Şevahid-ün Nübüvve]

Her farz namazdan sonra Âyet-el kürsiyi okuyanın Cennete girmesi için hiçbir engel yoktur. [Nesai, İbni Hibban, Beyheki Taberani]

Evinden çıkarken Âyet-el kürsi okuyana, yetmiş melek, evine dönünceye kadar dua ve istigfar eder. [Ey oğul ilmihâli]


Ayetel Kürsi'nin faziletleri ve faydaları! Türkçe okunuşu ve anlamıyla bu sureyi ne zamanlar okumalıyız?  - 3. Resim

AYETEL KÜRSİ’NİN FAYDALARI

Ayetel Kürsi’nin faydaları hadis-i şeriflerde şöyle bildiriliyor:

“Bu âyet herhangi bir evde okunduğunda, şeytanlar mutlaka o evden otuz gün uzaklaşır. Yâ Ali! Bunu oğluna ve ev halkına öğret, komşularına hatırlat!”

“Sıkıntı anlarında Âyet-el kürsî'yi okuyan kimseyi Allahü teâlâ sıkıntıdan kurtarır.”

“Hastalığında Âyet-el kürsî'yi okuyan kimsenin ölümünü Allahü teâlâ kolaylaştırır.”

“Yatarken Âyet-el kürsî'yi okuyanın yanında sabaha kadar Allah tarafından gönderilmiş bir muhafız bulunur. Bu müddet içinde ona şeytan yaklaşamaz.”

“Bir kimse, evinden çıkarken Âyet-el kürsî'yi okursa, Hak teâlâ, yetmiş meleğe emreder, o kimse evine gelinceye kadar, ona duâ ile istigfâr eder.”

Ayetel Kürsi’nin pek çok faydası ilmihal ve dua kitaplarında şöyle anlatılmaktadır:

-Tehlikeleri bertaraf eder. Bu yüzden evden çıkarken Ayetel Kürsi okunur. Arabaya gibi her türlü vasıtaya binince Âyet-el kürsi okumak kazayı belayı önler.

-Uçağa binerken okunacak dualardan biri de Ayetel Kürsi’dir.

-Her türlü cinden, şeytandan, büyüden ve nazardan korur.

-Korkan kimsenin Ayetel Kürsi okuması onu sakinleştirir, güvende hissettirir.

-İslam alimleri hadisi şeriflerden yola çıkarak “Âyet-el kürsiyi ihlâsla okuyanın, insan ve hayvan hakları ve farz borçlarından başka bütün günahları affolur. Yani tövbeleri kabul olur.” buyurmuştur.

CİNDEN VE BÜYÜDEN KORUNMAK İÇİN AYETEL KÜRSİ

İslam alimleri kitaplarda cinlerden ve büyüden korunmak için Ayetel kürsiyi tavsiye etmişlerdir. Nitekim hadis-i şeriflerde de bunlar yazmaktadır.


AYETEL KÜRSİ’NİN OKUNUŞU VE MEALİ

Ayetel Kürsi'nin faziletleri ve faydaları! Türkçe okunuşu ve anlamıyla bu sureyi ne zamanlar okumalıyız?  - 1. Resim

Ayetel Kürsi’nin latin alfabesiyle okunuşu şu şekildedir:

Bismillahirrahmânirrahîm.

- Allâhü lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyûm, lâ te'huzühu sinetün velâ nevm,

- lehu mâ fissemâvâti ve ma fil'ard, men zellezi yeşfeu indehu illâ bi'iznih,

- ya'lemü mâ beyne eydiyhim vemâ halfehüm,

- velâ yü-hîtûne bi'şey'im min ilmihî illâ bima şâe vesia kürsiyyühüssemâvâti vel'ard,

- velâ yeûdühû hıfzuhümâ ve hüvel aliyyül azim.

Bütün Kur’an-ı Kerim ayetleri gibi Ayetel Kürsi de çok derin anlamlar barındırmaktadır.

AYETEL KÜRSİ’NİN TÜRKÇE MEALİ ŞÖYLEDİR:

  • (O yüce) Allah ki, O’ndan başka (ibâdet edilmeye lâyık bir) ilâh yoktur. (O, zâtı ve sıfatları itibariyle vardır. Vâcibü’l-vücûdtur/varlığı lâzım ve kendindendir. O, birdir. Doğmamış ve doğurmamıştır. Eşi ve çocuğu olmaktan berîdir/uzaktır. O, hiçbir şeye muhtaç olmadığı gibi her şey O’na muhtaçtır. O, kadîmdir/varlığının öncesi, başlangıcı yoktur ve bâkîdir/varlığı sonsuzdur. Ezelden ebede/öndeki sonsuzdan, sonraki sonsuza kadar, kelâm sıfatı ile söylemektedir. Her şeyi işitmekte, görmekte ve yaratmaktadır. O’ndan başka yaratıcı yoktur.)
  • (O,) hayy (diridir ki, kâmil sıfatlarla sıfatlanmış olup her şeyi bilen, her şeye kâdir olan, zât ve sıfatlarında herhangi bir değişikliğin olması muhâl olan ve varlığı her an devam edendir) ve kayyûm (varlığı kendinden olan, yarattığı bütün varlıkları idâre eden, ayakta tutan ve koruyan)dır.
  • O’nu ne (âcizliğin, dalgınlığın ve gafletin bir sonucu olan) bir uyuklama tutar, ne de bir uyku. Göklerde ve yerde (canlı ve cansız) ne varsa, hepsi O’nun (mülkü ve idâresi altında)dır.
  • O’nun (azameti, kibriyâsı ve celâlı o kadar yücedir ki) izni olmadan onun katında (meleklerden, peygamberlerden ve diğer varlıklardan) kim şefâat edebilir (ve kim konuşabilir)?
  • O, onların (insanların) önlerinde ve arkalarında (yapmış ve yapacak veya açıklamış ve gizlemiş yahut dünya ve âhirete ait) olan (her şey)i(ni) bilir. (O’na hiçbir şey gizli kalmaz.)
  • Onlar (insanlar), (yüce Allah’ın) dilediği hâriç ilminden (bildirdiklerinden) hiçbir şeyi kavrayamaz (bilemez)ler.
  • O’nun Kürsî’si (azameti veya kudreti ve mülkü yahut ilmi veyahut Arş’ı), gökleri ve yeri kaplamıştır. (O yüce Allah, gökler ve yer dahil bütün kâinâta/evrene hükmetmektedir.) Onları (gökleri ve yeri) korumak (ve gözetmek), ona ağır gelmez.
  • O, aliyydir (mekânı, yönü, eşi ve benzeri olmaktan uzaktır; çok yücedir) (ve) azîmdir (cisimlere mahsus miktar, hacim ve cihet düşünülmeksizin kibriya sâhibi ve yarattıklarının üzerinde kahhâr -gâlib- olarak çok büyüktür).

AYETEL KÜRSİ’NİN TEFSİRİ

Ayetel Kürsi’nin derin anlamları üzerine İslam alimleri tefsirlerinde geniş yer vermişlerdir.

Osmanlı Devleti’nde uzun zaman şeyhülislamlık yapan Muhammed Ebussuud Efendi’nin en meşhur tefsirlerden birini yazdığı biliniyor.

Beydâvi, Celâleyn, Bursevi gibi pek çok tefsir kitabından hazırlanan bu kitapta, Ebussuud Efendi Ayetel Kürsi’yi şöyle tefsir etmiştir:


Ayetel Kürsi'nin faziletleri ve faydaları! Türkçe okunuşu ve anlamıyla bu sureyi ne zamanlar okumalıyız?  - 5. Resim

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyuruyor ki:

1- "Kur’ân-ı Kerîmin en büyük âyeti, Ayete'l-Kürsî'dir. Her kim, onu hakkıyla okursa, Allah (celle celâlühü) ona bir melek gönderir; melek, o saatten itibaren ertesi gün o saate kadar ona sevablar yazar ve günahlarını siler."

2- "Ayete'l-Kürsî hangi evde hakkıyla okunursa, muhakkak şeytanlar o evi terk ederler ve otuz gün müddetle o eve giremezler; büyücü erkek ve kadınlar da kırk gün müddetle o eve giremezler."

3- "Ya Ali! (Ali (radıyallahü anh)) Âyete'l-Kürsî'yi evlâdına, ailene ve komşularına öğret; zira ondan daha büyük âyet inmedi."

4- "Her kim Ayetel-Kürsî'yi bütün farz namazlardan sonra okursa, cennete girmesine, ölüm öncesi dünya hayâtından başka engel kalmaz. Bu âyeti okumaya müdavim olan kimse, muhakkak sıddîkler ve âbıdler zümresine dahil olur. Her kim de, yatağına yattığında Âyete'l-Kürsî'yi okursa, Allah (celle celâlühü) onun nefsine, komşusuna, koşusunun komşusuna ve çevresindeki evlere emniyet ve güven bahşeder."

5- "Beşerin (insanların) efendisi Âdem'dir. Arapların efendisi Muham-med'dır. Bunu iftihar için söylemiyorum, harsların efendisi Selman'dır. Rumların efendisi Suheyb'dır. Habeslerin (Habeşî zencilerin) efendisi Bilâl'dır. Dağların efendisi Tûr'dur. Günlerin efendisi Cuma günüdür. Kur’ân'ın efendisi Bakara süresidir. Bakara sûresinin efendisi de Ayete'l-Kürsî'dır."

Bu hadiste özel efendilikler sayılırken Peygamberdin yalnız Araplara efendiliğinin zikredilmesi, çok sayıda hadislerle bildirilen ve icmâ ile de sabit olan bütün beşeriyetin efendisi olduğu gerçeğine halel getirmez.

"Allah'tan başka ilâh yoktur. O, ezelî ve ebedî olarak Diri (el-Hayy)dir, yarattıklarını her an gözetip Duran (el-Kayyûm)dır. O'nu ne uyuklama tutar ne de uyku. Göklerde ve yerele ne varsa hepsi O'nundur. O'nun izni olmadan huzurunda kim şefaat edebilir? O, onlar (yaratıklar)in önlerinde olanı da arkalarında olanı da bilir. Onlar O'nun ilminden dilediğinden başkasını kavrayamaz (ihata edemez)lar. O'nun kürsî'si gökleri ve yeri kuşatmış (ihata etmiş)tır. Her ikisini de koruyup gözetmek (hıfzetmek) kendisine ağır gelmez. O, çok yüce (el-A'iiyy)dir, çok büyük (el-A'zıîm) tür."

A- "Allah'tan başka ilâh yoktur."

Yegâne mâbûd Allah'tır (celle celâlühü); ibâdet ancak O'na yaraşır.

B- "O, ezelî ve ebedî olarak Diri'dir, yarattıklarını her an gözetip Duran (el- Hayyü'l-Kayyûm)dır."

Allah (celle celâlühü) ezelî ve ebedî hayât ile diridir. O, her zaman Bâkıîdin O'nun için ölüm ve fena (yok olma) asla yoktur.

Allah (celle celâlühü), yarattığı bütün varlıkları sürekli olarak yöneten ve gözetendir.

Bir görüşe göre de, yani Allah (celle celâlühü) Kendi Zâtiyla kaaimdir; var olması ve varlığının devamı Kendi Zâtiyladır; başkasına muhtaç değildir; başkalarını da ayakta tutan (mûkıîm)dır. Allah'ın (celle celâlühü) dışındaki butun varlıklar varlıklarının devamında O'na muhtaçtır.

C- "O'nu ne uyuklama tutar ne de uyku."

Allah (celle celâlühü) hakkında, ne uyuklama denen gevşeklik hâli ne de uyku söz konusu olabilir. Uyku bilindiği gibi zahirî hislerin (beş duyunun) kendi kendine belli bir zaman için veya geçici olarak durması, atalete uğramasıdır. Allah (celle celâlühü), bu hâllerden münezzehtir. Çünkü bu hâller Allah'ın (celle celâlühü) şânından değildir; yoksa uyuklama ve uykunun ilâhî kuvvete göre etkisiz oldukları için değil. Çünkü bu, tenzih makamı ile ilgili değildir (kudret makamı ile ilgili olabilir). Bu itibârla âyeti, mübalağa ve terakki nüktesi ile yorumlamak, yani "uyuklamanın önüne geçebilen, bazen daha kuvvetli olan uykunun önüne geçemez" diye bir izah getirmek mümkün değildir. Uyuklamadan sonra uykunun zikredilmesi, bu iki hâlin gerçekleşme sırasına riâyet içindir.

Uyuklama ve uyku hâllerinin gerçekleşmesinin, "ehaze / tutmak" kelimesiyle ifâde edilmesi, gerçek duruma riâyet içindir. Çünkü canlılarda uyuklama ve uyku, bu hâllerin onları tutması veya istilâ etmesiyle gerçekleşmektedir.

Bir görüşe göre de bu ifâde, mükemmeliyeti amaçlamaktadır.

"Lâ te'huzühü sinetün velâ nevm — O'nu ne uyuklama tutar ne de uyku." cümlesi, Hayy ve Kayyûm anlamlarını da te'kid eder. Çünkü kendisini uyuklama veya uyku hâlleri istilâ eden bir varlığın hayâtı, o hâllerde atalete uğradığından onun o esnada başkalarını koruması, kollaması, yönetmesi mümkün değildir.

Bir görüşe göre de, bu cümle, istinaf cümlesi (mukadder bir sualin cevabı) olup daha önceki beyânları te'kid eder.

Ç- "Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur."

Bu cümle de, Allah'ın (celle celâlühü) Kayyûm vasfının izahı ve yegâne ilâh olduğunun hüccetidir. "Göklerde ve yerde ne varsa" ifâdesi, göklerin ve yerin bütün kısımlarını, bu kısımların dışında olup da onların içindeki akıl sahibi olan ve olmayan varlıkları da kapsar.

D- "O'nun izni olmadan huzurunda kim şefaat edebilir?"

Bu cümle de, Allah'ın şânının yüceliğini beyân eder. Ne inat ve düşmanlıkla ne de şefaat ve reca yoluyla Allah'ın (celle celâlühü) iradesi, ne değiştirilebilir ne de engellenebilir. Hiç kimse O'nun huzuruna yaklaşmaya muktedir olamaz.

E- "O, onlar (yaratıklar)ın önlerinde olanı da arkalarında olanı da bilir."

Bu cümlenin anlamı konusunda değişik tevcihler yapılabilir. Şöyle ki:

Allah (celle celâlühü), kullarından öncekileri de, sonrakileri de bilir. Çünkü Allah bütün geleceğin geleceği (müstakbilü'l-müstakbel / ebedî) ve geçmişin geçmişi (müstedbirü'l-mâzıî / yüzünü maziye çeviren, ezelî) dır.

Allah (celle celâlühü) dünya işlerini de bilir, âhiret işlerini de.

Allah insanların hissettiklerini de bilir, akıllarıyla düşündüklerini de.

Allah (celle celâlühü) insanların idrâk ettiklerini de bilir, idrâk etmediklerini de.

"Onların / him ve hüm" zamiri, göklerde ve yerde olanlara râcidir. Bunun akıl sahipleri için kullanılan zamir cinsinden olması ise, tağlib veya diğerlerine üstün saymak kabilindendir. Söz konusu zamir, daha önce geçen "Men zellezî yeş'feu' / kim şefaat edebilir?" cümlesinden anlaşıldığı gibi meleklere ve Peygamberlere râci de olabilir.

F- "Onlar O'nun ilminden dilediğinden başkasını kavrayamazlar."

Bu cümle de, bir önceki cümleye matuftur. Her iki cümle de, Allah'ın vahdaniyetine ve tam olan zâti ilmin yalnız Allah'a mahsus olduğuna delil teşkil eder.

G- "O'nun kürsî'si gökleri ve yeri kuşatmıştır."

"Kürsî", hükümdarların oturdukları taht (mak'a'dı'l-kaaı'd) demektir. Aslında ülûhiyet (tanrıhk) makamında ne kürsî, ne oturan (kaaid), ne de oturma (kuû'd) vardır. Bu ancak Azîz (pek kudretli) ve Celîl (pek yüce) Allah'ın şânının azametini, hükümranlığının genişliğini ve ilminin her şeyi kuşattığını belirten temsilden başka bir şey değildir. Bu da;

"Onlar Allah'ı hakkıyla takdir edemediler/ tanıyıp bilemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü O'nun kabzasında / tasarrufu altıdadır. Gökler de O'nun kudret elinde dürülmüşlerdir" (Zümer 39/67) âyeti kabilindendir.

Kürsînin ne ve nasıl olduğu konusunda değişik görüşler vardır. Şöyle ki:

1- Kürsî, mecazî bir kavramdır; Allah'ın ilmi veya Allah'ın hâkimiyeti, hükümdarlığı veya hükümranlığı demektir.

Bu anlayış hükümdarlık kürsüsünden esinlenmiş olabilir. Bilindiği gibi kürsü ne kadar büyük olursa, onun üstüne oturan hükümdarın azameti de o derece büyük olur. Böylece Allah'ın ilintinin şümulü veya hüküm ve saltanatının genişliği, kürsînin her şeyi kuşatan azametiyle ifâde edilmiştir.

2- Kürsî, Arş’ın önünde yedi semâyı kuşatmış bir cisimdir. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) meâlen şöyle buyurmuştur:

"Yedi kat göğün ve yedi kat yerin, Kürsi'ye göre büyüklüğü, ancak uçsuz bucaksız çöle atılmış bir yüzük halkası gibidir. Arş'in Kürsî'den büyüklüğü de, çölün o halkadan büyüklüğü kadardır."

3- Belki de Kürsî, (sabit yıldızların bulunduğu, yedi feleği kuşatan) sekizinci felektir.

4- Hasen-ı Basrî'ye göre Kürsî, Arş'tır.

Ğ- "Her ikisini de koruyup gözetmek (hıfzetmek) kendisine ağır gelmez."

Gökleri ve yeri koruyup gözetmek Allah'ın "S- sonsuz kudreti için asla zor ve ağır bir iş değildir. Âyette, göklerde ve yerde bulunanların korunmasından ve gözetilmesinden söz edilmemiştir. Çünkü onların korunup gözetilmesi, onlarda bulunan varlıkların da korunmasını ve gözetilmesini gerektirir.

H- "O, çok yüce, çok büyüktür."

Allah (celle celâlühü), zâti itibariyle her türlü benzerlerden ve ortaklardan münezzehtir. O'nu azameti karşısında bütün mâsivâ (O'ndan başka her şey) pek önemsizdir.

Görüldüğü gibi bu âyet-i kerîme, Cenab-ı Allah in yüce zâti ve nurlu sıfatları (bizâtil-a'liyye ve sıfâtil-celiyye) ile ilgili ana meseleleri kapsar ve şunları belirtir:

1- Tek (ehad) ve gerçek varlık (mevcûd-ü müteferrid) yalnız Allah'tır.

2- Allah, ilâhiyet (tanrılık), ezelî ve ebedî hayât sıfatlarıyla muttasıftır.

3- O, vâcibü'l - vücûddur; varlığı bir başkasından değil kendi zâtındandır.

4- O'nun vücûdu vâcib yani zorunludur. Bütün mâsivânın mucidi O'dur.

5- O, Kayyûm'dur veya zâtiyle kaim (bizâ tihi'-mukıim)dir. Başkası tarafından ikame edilmekten münezzeh olduğu gibi bütün mükevvenatı ayakta tutan (mukıim liğayrıhi) da O'dur.

6- O, mekân tutmak (tahayyüz) ve bir cisimde görünmek (hulul)den münezzehtir.

7- Değişikliğe ve za'fiyete uğramak (tağayyür ve fütur)dan beri, uzak (müberra)dır.

8- O'nunla hiçbir şey arasında münasebet ve benzerlik yoktur.

9- Eşyanın zâtına ve ruhlara arız olan hâller O'na arız olmaz.

10- Mülk ile melekût (zahir ile bâtın, madde ile ruh, insanlarla melekler) âleminin yegâne mâlikidir.

11- Asılları ve ferleri (dalları, kolları) yoktan var eden O'dur.

12- Yakalaması pek şiddetli olan da O'dur.

13- İzin verdiklerinden başka hiç kimse O'nun katında şefaat edemez.

14- Bütün her şeyin açığını, gizlisini, küllisini, cüzisini bilen yalnız O'dur.

15- O'nun mülkü (hâkimiyeti, hükümranlığı) ve kudreti, her şeyi kuşatmıştır.

16- Hiçbir iş O'na zor gelmez; hiçbir iş, O'nu başka şeylerle de meşgul olmaktan alıkoymaz.

17- Tasavvur ve tahayyül edilebilen her şekilden münezzehtir; anlayışlar O'nun azametini asla kavrayamaz.

İşte bu zengin muhtevasından dolayıdır ki, diğer âyetlerde olmayan faziletler ve üstün özellikler yalnız Ayete'l-Kürsî'de vardır.

**

Kaynak: HABER MERKEZİ
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...