Fuat Uğur

Kanal D’deki “Vatanım Sensin” dizisini bilirsiniz. Bu dizi senaristinin geçen yıl FETÖ’cü olduğu yazılıp çizilince işine son verilmişti. Ama yine de pek çok tarihsel hata ile malul, sorunlu bir diziydi. Geçen akşam yayınlanan son bölümü ise akıllara durgunluk verecek türden çarpıtmalarla ve yalanlarla doluydu.

Aslında sadece Kemalistler değil karın ağrısı çekenler. Suret olarak AK Parti cenahında görünen ama hepsi birer Davutçu olup çıkan kesimler artık “eleştiri”lerini öyle bin dereden bin su getirerek değil alenen ortaya döküyorlar. Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde basın danışmanlığını yapanlar da onların arasında.

Yazılanları ve söylenenleri bu kadar çarpıtan, cımbızlamanın dibini bulan, işine gelmeyen sözleri işitmeyen, işine yarayanları da seçip türettiği algıyla cevap veren birinden korkmayacaksın da ne yapacaksın.

Sözcü davasında bir mağduriyet kalmadı ve artık açıklıkla konuşabiliriz.

​Şüphesiz bizler de konforlu alanlarımıza çekilebilir ve düşüncelerimizi, vicdani kanaatlerimizi yazıp söylemekten imtina edebilirdik. Birkaç çılgın, nasıl olsa ortadaki garabeti söyler, eğer kabul görür ve başına bir şey gelmezse biz de arkasından gideriz.

Bu satırların başına oturduğumda CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, partisinin Ankara belediye başkan adayı olursa bu görevi üstleneceğini söyledi. Ben de bugün tam onu anacaktım ki kendisi zuhur etti malum atasözünün hatırlattığı üzere.

Burdur’da “yasa dışı FETÖ örgütü üyeliği” ile suçlanarak 3 Ağustos 2016 tarihinde gözaltına alınıp tutuklanan Hakan Özcan adlı kişi hakkında Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin aldığı karar bundan sonra çok konuşulacak.

Hatırlayacaksınız geçen günkü yazımda yurt dışındaki FETÖ’cü şirketlerden ve onların Türkiye’deki bayilik ilişkilerinden söz etmiştim. Yazıda bahsi geçen şirketlerden EQPOS’un sahibi Ersan Koç bir açıklama göndererek FETÖ’cü bayilerle ilişkisini kestiğini belirtmiş ama ardından da haberin kaynağının AKEAD adlı şirket olduğunu iddia ederek, asıl onların FETÖ’cü şirketlerle ilişkisinin bulunduğunu yazmıştı.

Örgüt içinde üst düzey yöneticilik ve imamlık yapan, 15 Temmuz sonrasında yurt dışına kaçan bir FETÖ’cünün gönderdiği ve “Yeter artık, hainlikten bıktık” diye başlayan bu mektup yurt dışındakiler için bir ibret vesikası. Aslında akıllarını başlarına toplayıp Türkiye’ye gelerek teslim olmaları için mühim bir ipucu.

Avrupa’da güçlenmeye devam eden FETÖ’cü şirketlere dair geçen cumartesi günü çıkan yazım çok ilgi gördü. FETÖ’cü şirketlerin isimlerinin bildirildiği yüzlerce destek maili aldım.

Özellikle Avrupa’da ilk şaşkınlığı attıktan sonra yeni şirketler kurdular ve atağa geçtiler. Size işin daha da tuhaf yanını söyleyeyim mi?

Önce Avusturya başladı. Viyana’dan Türkiye’ye gelen Türk yolcuların üzerleri tam bir Nazi yöntemiyle polis köpeklerine arattırıldı.

Mustafa Özcan’ın oğlu Enes Özcan saklandığı gaybubet evinde kıskıvrak yakalandı.

Sadece Galatasaray tribünündeki o heykelde ve pankartta yazılı olanlarda bitmiyor iş, bunu herkes anlayacak.

İki kadın var; Nuriye Gülmen ve Stine Gulbrandsen. Biri Türkiye’de, diğeri Norveç’te yaşıyor.

PKK’nın Avrupa’daki gençlik yapılanması örgütün Hollanda merkezli yayın organı ANF’de bir bildiri yayınlayarak Abdullah Öcalan’ın salıverilmesini talep ederek aynen şu tehdidi savurdu:

Yurt dışındaki firari FETÖ’cülerden İhsan Yılmaz adlı eski Fatih Üniversitesi profesörünün örgüt içi yazışmalarını geçtiğimiz hafta size aktarmıştım. İhsan Yılmaz’ın bir de karısı var; adı Arzu Yılmaz. Avustralya’da yaşıyorlar.

Önce şu anda yalnızca bir milletvekili olan Ahmet Davutoğlu, Kerkük üzerine 10 maddeden oluşan bir açıklama yayınlayıp görüşlerini kamuoyuyla paylaştı.

Kamuoyunda “Büyükada iddianamesi” olarak bilinen ve hukuki bakımdan zaten sayılamayacak kadar çok fazla vahameti içeren iddianameyle ilgili epey yazıldı. Ama bundan daha ötesi var, çünkü bu iddianameye dayalı tutukluluk hâli devam ettiği takdirde, FETÖ'nün nasıl Ergenekon Davası'nı insanlığın katli hâline getiren uygulamaları ve sonuçları olduysa aynını bu davada da yaşayacağız.

Dünkü Hürriyet’in sürmanşetiydi.