21 Temmuz 2019
Temmuzun 14’ünde kar yağacak değil ya! -2-
Yüzümün açıkta kalan yerine sanki iğneler batıyor ağılı iğneler. Buz mu bu dolu mu yok yahu kar bu! Bakıyorum göz ucuyla saatin takvimine, on dördünü yazıyor temmuzun. Kuzey yarım küresindeyiz dünyanın, mevsimlerden yaz hâlbuki. Heyhat işte Uludağ’ın hâli. Bir bakıyorum kâfileye, belki onumuz giyinmişiz tam tekmil ama ya kalanın perişanlığı. Kimi kısa kollu kimi kısa paçalı. Bereyi geçtim çoğunda başlık bile yok. Eller morarmakta, kulaklar kızarmakta, gözler korkuyla ürpertici yaylayı taramakta hepsinde. Hani bir yol bulup sıvışmak en iyisi diye düşünüyorlar belli. Ama yol nerede? Rüzgâr bizi gördü ya, iyice kuduruyor mabedine basmış sanki namahrem ayaklarımız. Döve döve geçiyor üzerimizden. Umutlar kırık, kalpler korkulu. Yine de ya nasip düşüyoruz zirve yoluna. Bir çeyrek saat geçiyor geçmiyor, rehberimiz dönüp şöyle bir bakıyor gerisine. Eyvah! Vâziyet pek müşkül. Hem yol daha uzunca ve daha da zorlaşacak. Şu çifte Sanaber Tepeleri aşınca iyice açıkta kalacak kâfilenin güney yüzü, o zaman encâmımız lodosun insafına mahkûm. Kar, buz vuruyor birlikte mermi gibi her yandan.