Kenan dalgalı saçlarını eliyle geri itti. Hafif bir rüzgâr çıkmıştı. Serpil yan gözle genç adamı süzüyordu. Gerçekten çok yakışıklı bir gençti. Birlikte belediyenin yaptırdığı yürüyüş parkurunda ilerlediler. Kenan kendinden emin bir tavırla konuşuyordu: - Dün bütün gün çalıştım. Akşam sekizde hâlâ inşaatın başındaydım. Ustalarla uğraşmak zor şeydir. Hepsinin nabzına göre şerbet verirken, istediğini de almayı başarabilmelisin. Yorucu iş bizimki... Ama eve dönüp de bugünü düşününce yorgunluğum geçti. Heyecanlandım. Serpil konuşmadan dinliyordu. Kenan'ın ses tonu genç kızın içindeki bütün kuşkuları yok etmişti. Biraz sonra daha da rahatlayacak, sohbete katılacak, hatta zaman zaman kahkahaları duyulacaktı. İskeleye kadar geldiler. Kenan omuzlarını kaldırdı: - Bayağı serinmiş hava, üşümüyorsun değil mi? Serpil bu ilgiden memnun gülümsedi mahcup bir tavırla: - Hayır üşümüyorum. Ama buradan dönelim artık, ben acıktım çünkü! - O zaman hiç oyalanmaya gelmez, gidip karnımızı doyuralım. Mükellef bir kahvaltı yapalım... Uzun uzun sohbet eder birbirimizi daha iyi tanırız. Sahil boyunca geldikleri yoldan geri döndüler. Denizin kenarındaki kafeteryadan içeri girdikleri zaman kendileri gibi yürüyüşe çıkmış çiftlerin oturduğunu görüp gülümsediler. Kenan hafifçe eğildi: - Herkes bizim gibi düşünmüş demek ki... Cam kenarında bir masa seçip oturdular. Hemen başlarında beliren garsona döndü Kenan: - Bize güzel bir kahvaltı istiyoruz. Yumurtalı falan... Ekstra bir şeyler de olsun... Serpil hayatından memnun bir şekilde gülümsedi: - O kadar uzun zaman oldu ki dışarıda oturup bir şeyler yemeyeli... Genç adam muzipçe tebessüm etti: - Bakalım, konuşacağız şimdi... Neler olmuş, neler bitmiş, bu kadar güzel gözlerin sahibini kim neden böyle üzmüş! Serpil yutkundu. Nişanlısından ayrıldıktan sonra ailesinin dışında kimseyle bu konuda konuşmamıştı. Ailesiyle de yorum yapmamış, daha çok onların söylediklerini dinlemişti. Şimdi ise daha yeni tanıdığı bir adamla hayatının en büyük yarasını paylaşmaya hazırlanıyordu. Tuhaf bir şeydir, bundan dolayı da bir tedirginlik yaşamıyor, bilakis anlatmak için can atıyordu. - Çaylarımız da geldi işte. Kaç şeker? Yoksa benim gibi şekersiz mi? Serpil başını salladı evet anlamında. Gülüştüler. Gerçekten mükellef bir kahvaltı gelmişti ortaya. Kenan dudaklarını şapırdattı: - Evet, haydi bakalım güzel kız, önce midemiz! Kurt gibi açım!.. DEVAMI YARIN