“Feridun Ağabey, öncelikle emeği geçenlerden Allahü teala razı olsun. Son çare olarak bu köşeye yazmak fikri aklıma geldi. Maddi ve manevi olarak zor durumdayım. Eşim ve ailesinden hiçbir destek göremiyorum. Kendi kendime çabalamaya kalkıştıkça yarı yolda kalıyorum. Tezhip ve hat sanatında becerim var. Bu yolda kendimi ilerletip maddi kazanç sağlamak istiyorum fakat malzemeleri almaya imkân bulamıyorum. Bir arkadaşımın malzemeleriyle çalışıyorum. Bu şekilde bir yere kadar oluyor, çok eksiklerim var. Yardımsever büyüklerimden Allahü tealanın rızası için maddi destek bekliyorum” diyen Elif rumuzlu okuyucumuzun istediğine bakar mısınız? Ecdadımızın üzerinde yıllarca emek verdiği ve dünyaya nice şaheserler bıraktığı bu iki sanat üzerine çalışma yapmak. Bir şey istemiyor, sadece malzeme temini istiyor. Biz de buradan başta Kültür ve Turizm Bakanlığımızın değerli yetkilileri olmak üzere bütün kültür ve sanat konusunda faaliyet gösteren vakıflarımıza, STK yetkililerimize sesleniyoruz... Bu sanatkârımıza bu imkânlar verilemez mi? Öte yandan girişimcilik sebebiyle büyük imkân sahibi olan iş dünyamızın kıymetli temsilcilerine sesleniyoruz. Firmalarınızın sanat ve edebiyat üzerine ayırdığınız sosyal sorumluluk projeleri içinde bu sanatkârımıza destek konusunda biraz bütçe ayırabilirsiniz... Hani diyoruz ya ecdat sanata ve sanatkâra değer verirdi... Onun için Mimar Sinanlarımız de olmuştu, Bakilerimiz Fuzulilerimiz de, Hattat Hafız Osman Efendimiz de... Sanatçılarımıza sanatkâr olmak isteyen yeteneklerimize minik destek vermek isteyen herkese şimdiden teşekkür ediyoruz. F.A.
***
1970-80 arası, yaşadığım minik ilçede (Kıbrısçık) sadece bir tane gazete bayisi vardı. Burası aynı zamanda ilçeden ile yolcu taşıyan minibüslerin bürosuydu. O zamanlar ilkokul ve ortaokulda öğrenciydim.
Küçük, ahşap, dağınık, eskimiş mekândaki küçük masasında her daim oturan, ağzından leş gibi kokan sigarası eksik olmayan, Murat 124 marka fiyakalı otomobili de bulunan rahmetli Nevzat abiden bana da gazete satmasını istemiştim. O da “Bunlar satılık değil, sadece abone olanlara verilir” demişti. O zaman abone kavramının anlamını bile bilmiyordum.
Minik ilçedeki vergi dairesinde memur olarak çalışan rahmetli Cemal amca, kurumda çalışan kişilerin okuyup bir kenara koyduğu değişik gazeteleri toplayıp köydeki evine getirirdi. Teyzemle evli olan Cemal amcadan ara sıra torba dolusu eski gazeteleri alıp satır satır okurdum. 9-13 yaşlarım arasındaki bu okumalar dünyaya bakışıma çok katkı yaptı. Köyde elime geçen bütün kitap, gazete ve dergileri okuyordum.
Düşük ücretli bir memur olan babamın verdiği harçlıklarla Milliyet Çocuk, Türkiye Çocuk, Diyanet Çocuk, Tercüman Çocuk gibi dergilere abone olmuştum. Bu 4 yayını liseyi bitirene kadar takip ettim. Yıllarca koleksiyon olarak evde muhafaza ettim. Kiracı olarak sürekli ev değiştirmekten ötürü yorularak çoğunu 10 yıl evvel hurdacıya vermek zorunda kaldım…
1982-85 yılları arasında Bolu Endüstri Meslek Lisesinin elektrik bölümünde öğrenciydim. 12 Eylül darbesinin sert yıllarıydı. Yaz tatillerinde ve cumartesi günleri şehir merkezindeki bir elektrik dükkânında çırak olarak çalıştım. Buradan kazandığım cüz’i paraları hep gazetelere, dergilere, kitaplara yatırdım. O zamanlar gazeteler çok popülerdi. Çoğu, kupon biriktirenlere kitaplar, ansiklopediler veriyordu. Ben de birçok gazetenin kuponlarıyla boğuşup epey bir külliyat biriktirmiştim. İnternetin yaygınlaşmasıyla hepsini geri dönüşüme yolladım.
Son 40 yıldır yerel basın organlarını takip etmeye çalışıyorum. Birçoğuna amatörce hazırladığım makalelerimi yolluyorum. Bunların yarıya yakını çeşitli sebeplerle çöpe atıldı.
Hâlen, düzenli olarak eğitim, bilim, borsa, yazılım, kodlama, sosyal konular vb. ile ilgili kısa yazılar hazırlayıp medya organlarına yolluyorum. Bu işten 1 kuruş gelirim söz konusu değildir. Yazmak bana huzur veriyor. Kendimle konuşmamı sağlıyor. Köşe yazarlığını sosyal sorumluluk çerçevesinde sürdürüyorum…
Yakın çevremde; kültürlü, bilge, düşünen, sorgulayan, araştıran, okuyan, merak eden, yazan insan sayısı 3-5 bile yok. Tanıdığım, hasbihâl ettiğim insanların yüzde 95’i boş vakitlerini kahve köşelerinde, TV karşısında ve lak lak ile tüketiyor. Ara sıra Bolu ve Ankara’daki kütüphanelere gidiyorum. Hiçbir şey yapmadan kitapların arasında oturmak bile müthiş huzur veriyor. Bu mekânlarda son 40 yıl içinde tanıdığım insanlarla hiç karşılaşmadım. En çok okuması gereken öğretmenler bile kitaplıklarda görülemiyor artık.
Anadolu insanı bir Japon’un okuduğunun yüzde 1’ini bile okumuyor. Tüm zamanımız Facebook, X, Instagram, TikTok, WhatsApp, YouTube arasında eriyip gitmekte. Yerel basın organlarını yaşatmak için her vatandaş destek olmalıdır.
Ali Özdemir
***
“Düzenli göz muayeneleri genel sağlık bakımınızın hayati bir parçasıdır. Göz testleri sadece gözlükle ilgili değildir. Bazen kötü yetersiz görme, tıbbi araştırmaya ihtiyaç duyan başka bir sağlık problemi olabilir. Bir göz problemi ne kadar küçük ve önemsiz gibi olursa olsun, göz muayenenizin ve tedavisinin ertelenmemesi gerekir. Her zaman bir göz doktorunu ziyaret ederek, teşhis ve tedavi için erken davranılması gerekir. İyi haber şu ki, birçok göz sorunu önlenebilir veya tedavi edilebilir. Görme kusuru az bir masrafla restore edilebilir. Muayene için ne kadar erken hareket ederseniz, göz ve görme sağlığınız için o kadar iyi olur. Bunların göz ardı edilmesi, ertelenmesi, geciktirilmesi geri dönüşümü olmayan sağlık problemlerine sebep olabilir. Gözlerinizle kumar oynamayın. Unutmayın sadece bir çift gözünüz var. Düşük olan sağlık okuryazarlığının geliştirilmesi sağlanmalıdır. Göz sağlığının ülkemizde bir öncelik hâline getirilmesi, genel nüfus arasında görme hassasiyetinin oluşması için çalışmalıyız.
XX. Bölge Kuzeydoğu Optisyen Gözlükçüler Odası - Taylan Küçüker
Anlat Derdini Feridun Ağabey'ede önceki yazılar...
Ali özdemir abi teşekkür ederiz yazılarını severek okuyorum Allah hayırlı sağlıklı bir ömür nasip etsin