Ankara’da pide 15 TL’ye satılıyor. Ortalama 300 gram olan pidenin kilosu bu şehirde 50 TL’ye geliyor. Diğer şehirlerde ise pidenin 20-25 TL’den satıldığını görüyoruz. Zincir marketlerde (Migros, Carrefoursa, BİM, A101, ŞOK, GİMSA vb.) 1 kilo makarna 25-26 TL. 25-26 TL’ye 1 kilo makarna satılabiliyorken 300 gram pide neden 15-25 TL aralığında satılıyor? Bunun makul açıklamasını yapacak bir uzman var mıdır? Makarna üreticileri de personel çalıştırıyor, elektrik, su, gaz, akaryakıt harcıyor, vergi ödüyor. Bu konuda kimi fırıncıların ayrıcalığı mı var? Sadece makarnada değil, bisküvide de aynı durum söz konusu. 1 kilo pötibör türü bisküvi 69-70 TL’den sunulabiliyorken 1 kilo pide neden 50-85 TL’den halka sunuluyor?
Devletin ilgili kurumları ekmek ve pidenin makarnadan, bisküviden daha yüksek fiyata satılmasına neden göz yumuyor?
Küçük bir market işleten tanıdığım pidenin kendilerine 10-12 TL’den verildiğini, bu işten çok tatlı kazanç sağladığını anlattı. Halka 25 TL’den verilen pide neden bakkallara bu kadar ucuza veriliyor? Böyle acımasız ticaret mi olur?
Ayrıca, 40 yıldır fırınlardan, bakkallardan ekmek alıyorum. Bugüne kadar fiş/fatura verene rastlamadım. Sadece zincir marketler yasaya uygun ticaret yapıyor. Devletin vergi daireleri ekmek üreticilerini kayıt altına alsa ülkenin cari açığı yarıya iner…
85 milyon insanımız günde ortalama 1 ekmek yese, her bir ekmekten 1 TL gelir vergisi alınabilmiş olsa günde 85 milyon TL (23,6 milyon dolar), yılda 8,6 milyar dolar (310 milyar TL) toplanmış olur. Devletin kasasında olması gereken 310 milyar TL şu anda büyük oranda ekmek sektörünün cebinde kalmaktadır.
Ekmek sektörü hizaya girerse diğer sektörler de utanıp fiyatlarını indireceklerdir. Bir yerden başlamak şart. Ekmek herkesin tükettiği bir üründür. Konuyu ticaretin kurallarına göre uygulayan fırıncılarımıza saygımız sonsuzdur.
Ali Özdemir
Eğer insanları oldukları gibi görmek istiyorsak, tamamen boş, ön yargısız önceden belirlenmiş fikirlerinden yaralayıcı tutumlarından uzak olmak zorundayız. Normalde kimse insanları gerçekte oldukları gibi göremez. Çünkü biz insanları kendi zihnimizin, kendi şartlanmalarımızın kalın bariyerinden görürüz. İnsanları saf ve gerçekte olduğu gibi görebilme becerisi ancak Allahü teâlânın bazı veli kullarına mahsustur. O zaman bu beceriye sahip olmayan bizler, kendi içimizden yansıtacağımız hiçbir şey olmamalıdır. Net görebilmekte zekânın da hiçbir etkisi yoktur. Hatta kişi ne kadar zeki ise net görebilmesi o kadar zordur. Çünkü zihin bize ulaşan her bilgiyi alır, onu tarar, mevcut bilgilerimiz ile uyumlu olanları alır, onlara izin verir. Zihne zarar verecek, onu rahatsız edecek her şeyi reddeder.
Öte yandan insanlar her şeyi kendi şuur düzeyleri doğrultusunda yorumlar. Bütün mesele üstün insan olmaksa, üstün insanın hiçbir ispata ihtiyacı yoktur. O zaten üstündür. Güç arzusu bireyseldir. Üstün insan rekabetçi değildir. Fanatizmi ele alalım:
Fanatik asla gerçeklere bakmaz. O zaten bu yüzden fanatiktir. Fanatizmin öğretisine göre; onlar "biz haklıyız gerçekler bizi yolumuzdan saptıramaz. Gerçekler ne söylerse söylesin yanlış olmaları kaçınılmazdır. Hem biz çoktan neyin doğru olduğuna karar verdik. Şimdi gerçekler bizim öğretimize uyum sağlamak zorundadır” düşüncesindedir. Maalesef bu inancı benimsemişlerdir.
Materyalistler, onlar bedenle özdeşleşmişlerdir. Bu yüzden onların hayatları yüzeyseldir. Onlarda insani duygu yoktur. İnsanlarla ilişkileri vurkaç üzerinedir. Kaçak güreşirler. Bu kendini aldatmaktır...
Bir de idealistler vardır ki, onlar ideallerle özdeşleşmişlerdir. Kısa ömürlü bir dünyada yaşarlar. Materyalistlerden pek farkları yoktur. "Ego"ları daha şişkindir. Bu nedenle materyalistleri lanetleme hakları olduğunu düşünürler. Maneviyattan, ruhtan söz ederler ama onlar özümsemedikleri, sözde kalan, sadece dillerine doladıkları bilgilerdir. Onlar beyinde yaşar. Kara kara düşünürler. Hayalleri boldur.
Büyük işlere bulaşanlar, sert bir gerilim yaşar. Beyinde özdeşleşenlerin özelliğidir bu. Esas hayat beynin ötesindedir. Bunu fark etmenin yolu şahit olmaktır. Eğer hep beynin kontrolünde kalırsak bir tür uyku hâlinde şuursuz bir durumda yaşarız. Çok nadiren şuurlanmış oluruz ki o da bizi hatalara düşmekten kurtaramaz. Burada sır, her şeyin farkında olmaktır. Tüm bu ideolojileri, sözde ideolojileri kötü niyetli insanlar oluşturdu. Hem de tutarlılık adına. Bizler bir şeyi tam yapmakla çölleri vahalara dönüştürmüş oluruz. Burada asıl mesele aşağılık kompleksine kapılmamaktır. Kimseye karşı üstünlük taslama kompleksimizin olmamasının yolu budur.
Mustafa Ali Mahdum
Anlat Derdini Feridun Ağabey'de önceki yazılar...