Eski hastaneler (ki adları umumiyetle numune olur) Sultan Abdülhamid-i Sani'den kalma taş binalardır. İçeri girersiniz keskin bir iyot kokusu genzinizi yakar.
Allah ne muhtaç etsin, ne de eksikliğini göstersin. Kasvetli mekânlardır vesselam.
Hasta çok hekim az, kalabalık dışarılara taşar. Nerede bir kapı aralansa kırk kafa uzanır, biçareler içeri dalmaya bakar.
Tabipler kime baksın, mesai saatini hasta sayısına bölsen şahıs başına yarım dakika düşer anca. Bu yüzden kulağında stetoskop birinin sırtını dinlerken, şikayetini sorar sana.
Zamanla aşar, fevkalade vasıflara haiz olurlar, daha kapıdan girmenle tamam "mide" der, reçetenizi uzatırlar. Kızarsın bozulursun ama tutar, verdiği deva iyi gelir inan.
Bekleme salonları sıkıcıdır ama bazı teyzeler muhabbete doyamaz, oturur hastalık yarıştırırlar. İyi de yenganım, karşındaki hekim değil, eczacı değil, Allahü teâlâyı kullara mı şikayet ediyorsun yoksa?
Gülebilen tabipler sevilir ilaçları kullanılır, somurtkanlar kafadan silinir, feriştahını bilse yaranamaz.
Hemşire deyince akla koridorlara resmi asılan parmağı burnunda dilber gelse de onlardan azdır aslında. Nöbetler yıpratıcıdır zira, sabahlara kadar çaya sigaraya sığınan gariplerin sesi çatal çatal çıkar. Bak anacım diye başladıkları yardım cümleleri bile hafif yollu azar kokar.
Ellerine enjektör yakışır ama... Ampulü mahir bir edayla çizer tek parmakla kırarlar. Ya da flakondan miktar-ı kafi mayii emdirir, pistonu ileri sürüp havasını çıkarırlar.
Bu birazdan kabanızda duyacağınız acının habercisidir. Kimisinin eli hafif olur, kasıldığınızla kalırsınız, bitti mi diye sorarsınız şaşkınlıkla.
Efendim başhekim akrabanızmış, hısımınızmış neye yarar. Dostun odacıdan olsun, olacaksa.
Malum her hastanenin ziyaret saati vardır ama bunu delmeniz de gerekebilir icabında.
Poliklinik'in yer aldığı koridordan ıslık çalarak geçersiniz, sanki her gün girip çıkıyormuşsunuz gibi. Her ne kadar cebinde izin kağıdı olan refakatçi havasına bürünseniz de barikatı aşmak kolay olmaz, altın dişli müstahdem önünüze çıkar. "Hayrola hemşerim" diye sorar.
"Hiiç ööle geziyoruz işte" dersen işiteceğin cevap bellidir. "Yassah!"
Doğru konuşacak, vicdanına oynayacaksın. "Ya hemşerim bizim bi hasta var da canı çiğköfte çekmiş biliyonnu, yapıp getirdiydim az biraz..."
Bazıları mevzuya bile girmez, Dumrul'un cebine bir ikibuçuk lira atarlar. Bekçilerin melekeleri güçlüdür, mangırın düşüşünden çapını ve ebatını tespit eder, teklik atıp sıyrılacağını sananlara müşkilat çıkarırlar.
Diyelim bi şekilde ikna ettin içeri girdin, sakın kendini uyanık sanıp şişinmeye kalkma. Odaya vardığında bütün sülaleni orada göreceksin nası olsa.
O yıllarda (sanki hastanelerin yükü azmış gibi) istida verenlerden sıhhi rapor istenir. Misal ehliyete müracaat ettin tahlil tahkik bir sürü mazarat.
Ben de gittim, önüm sıra giren şahıs tavır yapmasın mı "yok niye bekletiliyoruz da filan". Hastabakıcı tabureyi gösterdi, 10 cclik enjektörle daldı damarına. "Netice cumartesi 11.30'da!"
Gitti mi koca hafta, yürü bakalım paşa paşa.
Ben efendi takıldım. Abicim rahatsız etmiyorum ya...
Bir kağıda bir yüzüme baktı. Boşluklara normal değerleri yazıp mührü bastı. "Tamamdır git götür karakola!"
Fakülteden bir arkadaşım var pimpiriklinin teki, eline tüpü sıkıştırıp "idrar" buyuruyorlar. Bizimkinin damarları kuruyor adeta. Bir insan şişenin içine nasıl bevledebilir ki, damla çıkmıyor damla.
Arkadaşı "yaa boşver" diyor, "kendini sıkma ben ikisini de doldururum, dostluk böyle günde çıkar ortaya!"
Dediğini de yapıyor bizimki temiz çıkıyor, öbürü hasta.
Bazı müesseseler iş talebinde bulunanlardan "heyet raporu" isterler ki çıktın demektir maceraya. Önce bedelini öder makbuzu alırsın, istendiğinde ibraz edilmek üzere koyarsın kül renkli dosyaya. Karanlık koridorlarda dolanır durur ahbap olursun bütün odacılarla. Aç gel, kan ver, röntgen ayna, koş oraya, koş buraya. Ülen sanki asistanız rotasyon yaptırıyorlar adama... Hiç yoktan ağzın bozulur, saydırmaya başlarsın sonunda. Raporu üç haftada aldıysan şanslısın, git arkadaşlarına bi şeyler ısmarla.
Sanırım heyet raporundan maksat sabrınızı sınamak. Eğer buna tahammül edebildiyseniz sizinle iş yapılabilir.
Buyur koçum, gel pazartesi başla.