Filmimiz sosyete evinde başlasın... İzleyenler İstanbulluların hep köşklerde kâşanelerde yaşadığını ve iki günde bir parti verdiklerini sansın. Zengin baba (Hulusi Bey) sofralar donatsın, yedirsin, içirsin, para saçsın. Fabrikatör olduğunu bir cümlede geçirsek yeter, mekân arayıp durmayalım, prodüksiyonu da kasmasın. Derken efendim hanım hanımcık bir kız (Nâlân) hizmetçi olarak işe başlasın (iyiler esmerdir bu kaide unutulmaya) Kız Varto zelzelesinde anasını babasını kaybetmiş olsun, İstanbul'da abisini arasın. Evin oğlu Adnan (Viyana mezunu Yük Müh) kızla alâkadar olmaya başlasın. Oğlanın annesi konkenci kaknem, hizmetçi parçasını itsin kaksın, azarlasın. Filmimizde en iyilerle, pek kötüler rol alsın. Ya sütten çıkmış ak kaşık, ya da ziftsin katransın. Hanımefendi değişik bahanelerle armatör Erman beyin hoppa ve züppe kızını oğlunun karşısına çıkarsın. (Onun mikrop olduğunu nerden anlıyoruz? Kah kih gülüyor, ayriyyetten sarışın.) MEÇHUL SES: "BİR DOST!" Hanım baksın olmayacak kızı işten atsın. Mühendis Adnan arasın tarasın izine rastlasın. Taşlıtarla atölyelerinde "son ütücü" olarak çalışan Nalan'a izdivaç teklifinde bulunsun. Nâlan "biz ayrı dünyaların insanlarıyız" dese de aldırmasın. Neyse "yıldırım nikahı" kıydırsınlar, küçük bey kızı hususisine (tabii ki Kadillak) bindirip kapıyı çalsın. Nalan yepisyeni kostümlerle kırıtsın, konaktakilerin gözleri kamaşsın. Hulusi bey ulu büyük ninelerinden yadigâr kolyeyi gelininin boynuna taksın. Kayınvalide diş sıksın. Derken efem, maço kılıklı biri duvar diplerinden Nâlân'ı takibe başlasın. Çekemeyenler allasın pullasın, evin hanımına telefon açsın. Annesi de oğlanı kenara çeksin kulağına fısıldasın. Adnan komiser kesilsin, direkt ifade alsın: "Söyle! Kim o?" Nâlân cevap veremesin. Şırrrak! "Yıkıl karşımdan kahpe! Yuf sana!" Kızcağız tahta bavulunu alıp çıksın, (güzel olduğu kadar küstahtır da) Yedikule'de bir göz oda kiralasın. Çocuğunu meşakkatle doğursun, tahsil ve tedrisi için dikiş diksin, taş silsin, saçlarını vileda, kaşlarını süpürge yapsın. DUR ÜLEYN NAPMA! Dul kadınlara "hımmm" dendiği bu ayarı düşük mahallede sui niyetlinin biri Nalan'a sarksın. O gece geç vakit işinden dönerkene bahsi geçen sersem salak serseri yoluna çıksın. Kız tabanları yağlayamasın, yantır yantır yürüyüp, elini göğsüne bastırsın. Hatta yere düşsün kaldırımları tırmalasın. Tam adamın nefesi ensesinde bitsin ki kendisini takip edip saadetine mani olan delikanlı "dur üleyn" diye haykırsın. Adamla dövüşsün bi diz, bi kafa (hadi alkışlayın ama.) Lâkin... Lâkin bir hançer bağrına saplansın. Yere düşsün, konuşamasın, elinde bir aile fotoğrafı parlasın... Nâlan resimde kendini görsün. Yoksa yoksa. Evet yıllardır aradığı ağabeyi kucağında kalsın... İşte tam burada tamburalar inlesin, neyler ağlasın. (Mendilci geldi hanım!) Oğlu yedi sekiz yaşına geldiğinde mahallenin haylazları "nesebi gayr-i sahih" diye alaya alsın. Çocuk sorsun "anne benim babam nerde? -Nnnuzaklarda yavrum... Çok uzaklarda! Çocukcağız yaz tatilinde lolipop satsın, şişman, çilli, hormonlu haspalar ağızlarını şapırda şapırdata yalasın, o yutkunsun dursun içimizi kanatsın. Araya "zenginler öyledir zaten" ayarında "sosyal içerikli" bir mesaj sıkıştırılsın. 8. DAHİLİYE KOĞUŞU Ve Nâlan ince hastalığa yakalansın. Öhö, mendil ve kan... Doktorlar menfi menfi kafa sallasın. Bir hastane odasında (tabii ki Gurâbâ) boynundan kolyeyi çıkarıp oğluna uzatsın "Yav - rum sen as - lın - da..." Sözünü tamamlayamasın, gözleri kaysın. Bir sonraki sahnede, cenaze arabası kabristana yanaşsın. Delikanlı burs bulmasın, kredi almasın, inadına bulaşık yıkasın, ayakkabı boyasın. Fakir ama gururlu ya, burnundan kıl aldırmasın. Yıldızlı beşler, kurdelalar, takdirnameler... Mekteb-i Tıbbiyeyi şahaneden birincilikle şehadetname alsın... Ünlü bir cerrah olsun, ancak Avroopa'da yapılabilen ameliyatlara girsin çıksın. Olacak bu ya Hulusi beyin hanımı da yatağa düşsün, cerrahımız konağa çağrılsın. Genç hekim körüklü meşin çantasından malzemelerini çıkarırken mâlum kolye stetoskopun sapına takılsın! In ın ınnn! Benden bu kadar... Finali de siz yazın.