Aman okul demeyin bana

A -
A +

Çocuk mektebe kaç yaşında yollansın? 5 yaşında? 6 yaşında? Bomboş bir soru. Mügalata! Eğer seviyor hoşlanıyorsa 66 aylık olmak yeter de artar. 5.5 yaşında bir çocuk anasının gözüdür, adamı suya götürür, susuz getirir icabında... İşine geldi mi kafası çalışır, uymazsa kulağının üstüne yatar. Verin eline bir aypet ya da playsteyşın iki dakkada çözmezse gelin yanıma. Dede "bak evladım" demiş "dütdüt!" Torun "ne dütdütü" diye bozmuş adamcağızı "kaputu altında 5 nokta 7 litrelik bir motor var. Masteng derler ona!" Haaa çocuk hazzetmiyorsa yapacağın bir şey yok... Bırakın 7 yaşında 17 yaşında da yollasan ısındıramazsın okula. Ben, şahsen onlardan biriyim... Mektep sıralarını terk edeli yarım asır geçti, hâlâ kâbuslar görüyor, kan terliyorum yatağımda. Kara tahta, kara önlük. Koridorların ilk bir buçuk metresi (duvar kirlenmesin diye) nefti kara... Yağmur alan cepheler zift karası, doğramalar gri, parmaklıklar kıpkızıl pas, tuvaletler iğrenç, masaların kirden kabuk tutmuş adeta... Ve iç karartan bir matem kültürü... Ağlangaçlı ağıtlar... Uzun uzun kavaklar... Doysun kara topraklar! ETİ DE SİZİN KEMİĞİ DE Asık suratlar, sallanan parmaklar... Cetvel, sopa, azar! Haksız yere yenen sıra dayakları, uzatılan kulaklar. Kollarınızda tırnak izleri, tokuşturulan kafalar... Beynimde kaç milyon hücre öldü bilmem, bıngıldağımız kireçlenmemişti daha. Vur arkadaşına yoksa, ben vuracam sana! Enkazcıktan vurursun yutmaz, "bak şööle" der, beş kardeşin izi kalır suratında. Hocanım elleriniz dert görmesin. Ben evde soracam ona. Bi fasılda babanız geçer, "ulen sen ne zaman adam olıcan?" Bir de utanmadan eski mollaların talebeyi nasıl falakaya çektiklerini anlatırlar. Dokuz metre uzunluğunda sopaları varmış. Yaa insan biraz insaflı atar, samuray mı bunlar? Yok eski harfler kargacık burgacıkmış. Sökülemezmiş asla. On günde mushafa geçenleri bilirim, on ayda da hafız oldular hatta. Dedenden ninenden öğrendiğin ne varsa yanlış, dudaklarında istihza. İmam, müezzin, kubbe minare dini hatırlatan ne varsa! Gözlerini koca koca pörtletir, dişlerini tırnaklarını gösterirler: Bakın çocuklar bu irtica bir hortlarsa var ya! Osmanlı çok kötü, ecdad pek fena! Hele o Vahhhdeddinnn! Beş teneke altına memleketi satıp da kaçmasa... Vahiddedin Hanın kavgadan nizadan hoşlanmadığını sadece tesbihini alıp gittiğini, kasaba manava olan borcundan ötürü na'şına ipotek konduğunu öğrenecektik de... Yıllar sonra... BAK GELİRSEM ORAYA! Açık söyleyeyim sabahları avluda bekletildiğim günleri de unutabilmiş değilim. Beton soğuk zemin ıslak, ayaklarımızda uyduruk naylonlar. Ayaz göğsünden girer sırtından çıkar. Zaten kuşcağız canınız var. Hademe öğretmenler odasının sobasını (elbette Şakir Zümre) haniden yakmıştır, beyler keyifle gülüşür konuşurlar. Çay kaşığı sesleri, tütün dumanları, kahkahalar taşra taşar. Sen andımız için beklemektesindir, karnında dayanılmaz ağrılar... Ellerine hohlarsın, faydası olmaz. Kulakların acımaktadır, nefesin buhar buhar. İtiraz ne mümkün? Canını çıkarırlar valla. Efendim, Osmanlıda çocuklar mektebe erken başlar. Dört yaş, dört ay ve dört günlük olunca... O gün büyük gündür, sülale, mahalle ayaklanır. Küçük efendiye ya da minik hanıma sultan muamelesi yaparlar. Esvaplar diktirilir, fesler, pelerinler, sarı liralar... Helvalar basılır, lokmalar dökülür, şerbetler kaynar. Adaklar... Kınalar... Midilliler, landonlar, faytonlar... Bir alay kurulur ki sanırsın padişah cuma selamlığında... Diğer tıfıllar da özenir tabii, mektepli olmak için gün sayarlar. İş bu... Sevdirebildiysen korkma! Tafsilat haftaya!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.