İtiraf ediyorum sahtekârlıktı...
Misafirliğe gidince komşu teyzenin duyabileceği bir sesle fısıldardım anama. "Hışş şunun tarifini alsana..."
Tarifin alınıp alınmaması umurumda bile değildi ama evsabisi teyze bunu duyacak, koca bi tabak yapıp önüme koyacaktı. Bittecrübe sabittir, mutlaka!
O zamanlar çeşitler böyle artmamıştı daha... Yufkayı ya kat kat yayar, ya da kendi ekseni etrafında sararlar... Kol böreği, dolama!
İçine konan malzeme ya peynir olur, ya kıyma...
Nadiren patates, mercimek, pazı, ıspanak, labada.
Poğaçalar, bohçalar, gül, puf, talaş, sigara börekleri sonradan çıktı... Şeğerli olunca.
Bak su böreği, çiğ börek bilinirdi. Kete, pide, bazlama ona keza...
O zamanlar iş çok tabii, çamaşırlar leğende yıkanacak, bulaşıklar külle ovalanacak.
Şimdi kim kalkacak da pasta pandispanya yapacak?
DAVUL FIRIN
Hanımların günleri olur, uyanıklar bi kek döker, milleti kekler...
Adı erbaba çıkanlar ise işi ciddiye alırlar, 7/24 hamur açar, tepsileri donatırlar.
Her evde bir pasta tenceresi, bir davul fırın olur, bunlar hususi kılıflara sarılır, itina ile saklanırlar. Ya gardırop üzerine ya da divan altlarına konur, çocukların şerrinden korunurlar...
Çocuklar tatlı mı istedi, hemen tahin pekmez karıştırırlar. Bi de çıtır ekmek mmmmm. On numara...
Sütlaç, aşure sıkça yapılır, balkabağı mevsimi atlanmaz.
Baklava bilinmeyen bir şey değildir de, vakit olsa.
Anınçün "bayramdanbayrama bayramdanbayrama!"
Sofralarımız zengin sayılmaz, zira yemek dergileri çıkmamıştır daha. Yazın zerzavat, kışın bakliyat. Fasulye, patlıcan, kabak... Nohut, mercimek, barbunya...
Yaprak sarmayı herkes becerir de bazı saflara gaz vermek kolaylarına gelir "Aaa kız Ayla, senin gibi kimse saramıyo valla!"
Hatta duysun diye yüksek sesle konuşurlar "bi mantı pişirir, sekseni bir kaşığa..."
Bak bi helvası olur, yeme de yanında...
Garibim izahat ihtiyacı duyar "tabii ben süt de katıyorum ondan ..."
MİKTAR-I KÂFİ
Helvayı ne kadar kavurursan o kadar iyidir, kızardıkça dağılır ağızda. Diyelim acemisin ne gelebilir ki başına? Ya ıslak olur, ya kuru. Ya çiğ sarı, ya da kızıl kara.
Hepsinin tadı ayrı güzel, bi şekilde herkes becerir aslında...
Ezcümle severek pişirenin yemeği leziz olur, anneler öölesine soğan kavurur, bildiğin kartolu (patatesi) doğrar salarlar suya. Tuz, biber, azıcık salça. İnan doyamazsın, kaşıkla babam kaşıkla!
Aslında her kadının "hususi" bir yemeği olur, ablam aşmıştır o mevzuda. Bazı incelikleri yakalamıştır, zeytinyağını pişirirken değil de indirirken katar mesela.
İşte onlardan tarif alınır. Ki bu tecrübe zayii olmaya...
Meraklılar kalemini kağıdını hazır etti mi "ustamız" malzemeden başlar. Bir kase şundan, bir su bardağı bundan... Bi fincancık, birkaç dal, bir fiske, bir tutam, miktarı kafi, tatlı kaşığıyla, kibrit kutusu kadar...
Siz de yaparsınız ama... Olmaz. Onunki başka!
ARİFE TARİF
Bir arkadaşım var, turşuya dayanamaz. Sabah öğle akşam verin yer, susadıkça turşu suyu içer inadına. Bir ara Çanakkale'ye 9 bidon turşu ısmarlamış, balkonu çökecekmiş az daha.
Anlatıyor: Geçenlerde komşumuz bi turşu getirmiş, patlıcanı maydanoz lifleri ile sarmışlar. Ucundan tattım nefis bir şey. Midem adeta dışarı çıktı, kapıp indiriverdi aşağıya. Çiğnemedim, hafifçe ezdim dilimle damağım arasında. Bir küp olacak ki yiyeceksin, şöyle tadını çıkara çıkara...
O hafta İstanbul turşucularını dolaştım, yok abi, ne mümkün, o lezzeti arama.
Hanıma dedim git biraz daha al.
Ayıp olur yapamam.
Elime bir kağıt tutuşturdu.
Tarifmiş
Nasıl bozulmuştum ama