Tramvay denilen atlı araba Avrupa caddelerine henüz görün-müştür ki müteşebbisler Babıali kapısını çalmaya başlar. Devletlüler divanı kurar, oturup istişare yaparlar. Kira beygirciliği diye bir meslek vardır zira, hani kaş yapayım derken göz çıkmasın, fakir fukaranın bedduası alınmaya... Neyse ölçer biçer "faideli" bir şey olduğunda karar kılarlar. Taliplerden Karapona Efendiyle 40 yıllığına anlaşma yaparlar. (Şubat 1870). Raylar hızla döşenir, Vagonlar Viyana'dan, Atlar Macaristan'dan yola çıkar. Bunlar katana tabir olunan iri hayvanlardır, güçlüdürler, hızlıdırlar. Ve ilk hat açılır: Galata (Azakkapı) Beşiktaş... Galata'dan Kabataş'a kadar geldin 40 para... Beşiktaş'a devam ettin 40 para daha... Bu birinci mevki fiyatıdır tabii, ikinci de oturursan 30 artı 30 = 60 ver tamam. Ücret beyan esasına göredir, "Şurda ineceğim" dersiniz inanırlar. Talebeye tenzilat yoktur lâkin asker ve polis "rubu" (1/4) uzatırlar. FESİNİZİ ÜÇ DEFA İyi de 60 para ne menem şeydir? Ne alır ne satar? Şimdi olsa kaç litre benzin diye sorarlar, biz cevabı o devre göre verelim. 6 okka mangal kömürü mesela! Bir başka deyişle kucaklar almayan bir somun, bir okka zeytin, 6 adet timsahlı kalem, bir paket "Tatlı Sert" tütün alabilirsiniz... Ya da fesinizi üç kere kalıplatabilir, ayakkabınızı 6 kere boyatabilirsiniz. (Ercüment Ekrem'in hesabıyla) Hasılı az para değildir, kelli felli amcalar bile ellerine ebe çantalarını (çift saplı, körüklü, meşin) alıp, yolları arşınladıklarına bakılırsa... Tramvay faytona benzemez, ağırdır. Netekim o görene maşallah dedirten katanalar hızla zayıflar, kalça kemikleri çıkar. Bir zaman sonra kuyrukları düşer, kaburgaları sayılır, koşum takımları yol yol cildlerini yolar. Baktılar formdan düştü bir bahçıvana satarlar. Artık ya su dolabına bağlanır ya da zerzevat küfelerini yüklenir mahalleyi dolanırlar. Galata Beşiktaş hattı beklenenin fevkinde âlâka bulunca Ortaköy'e kadar uzar. Arnavutköy ahalisi de ısrarla talepte bulunur, hatta nümayiş yapar. Akabinde Eminönü -Aksaray, Aksaray -Topkapı, Aksaray -Yedikule hatlarını devreye alırlar. VARDA VARDA! Tramvay denen alamet öyle "brrr" demekle durmaz,?fırlayıp önüne çıkanı fena paralar. Bu yüzden kesif mıntıkalarda bir aylakçı çıkarılır. Elinde nefir (boru) arabanın önü sıra koşar, "Varda! Varda!" Yokuş başlarında takviye ahırları vardır. Gülhane'ye, Şişhane'ye sarmadan iki at daha bağlarlar. Sarı araba mevki-i evveldir, yeşil araba ise ikinci sınıftır. Kışın vagon içine karşılıklı iki peyke atılır. Yaz aylarında camlar açılır, koltuklar gidiş yönüne doğru sıralanır. Gezi budur işte, tramvay keyfine türküler yakılır. Ön kısım, bir perde ile taife-i nisa için ayrılır. Adamlar şu yana, madamlar bu yana! Derken iki katlı tramvaylar gelir. Yolcular Galata'nın dar sokaklarında "penceresi cam cama mualim" vaziyetinde ilerler, meskûnlara hal hatır sorarlar. İspir ihtiyari duraklarda hafifçe dizginlere asılır, araba yavaşlar. İnerken yönünüzü atlara çevirmeli ve ayağınız yere değer değmez seyirtmelisinizdir. Yoksa balkabağı gibi yuvarlanırsınız mazaallah. Bir işte mahir olmanın tek yolu vardır çok yapmak. İspirler de at ve arabaları ile yekvücut olur, sanatlarını konuştururlar. Bazıları öyle bir kamçı şaklatır ki Ahmet Rasim'in ifadesiyle zaptiyeler rovelver (bir nev'i tabanca) atıldı sanırlar. İspir son durakta kahvesini yudumlar, biletçi firma mümessiline koşar, hesabı kapar. Hareket amiri düdüğünü çaldığında atlar hazır ola geçer, yeni bir serüvene atılırlar. Müessif kaza! 27 Sefer 1332 günü Aynalıçeşme'de 33 numaralı Vali Apartmanında ikamet eden Fransız Mektebi Muallimlerinden ve Fransa tebâsından Mösyö dö More evinden çıkıp, tramvay hattını takiben ve Beyoğlu'na müteveccihen ilerlerken İspir Serkis'in sevk ve idare ettiği tramvay arabasının altında kalmış ve bu elim hadise neticesinde yaralanmıştır. (Demek tek cümlelik?habere de "5 N bir K" kıstası tatbik edilebiliyor.)