Sabahın erken vakti. Kapı nasıl çalıyor, sanki alacaklı var. Açtım bir polis memuru. -Hayrola? -Karakola geleceksin! Namlı mimli bir semtte oturuyoruz, asayiş filan arama. Afişe çıkanlar, slogan atanlar, tabancalı çatışmalar... Neyse karakola vardık, el pençe divan komiserin karşısında. Nasıl korkmazsın, bin türlü şey geliyor insanın aklına. Amirim alaycı bir ifadeyle sordu. "Yedeklik yoklamanı yaptırdın mı?" - O Mayıstaydı di mi? Haziranda mıydı yoksa? - Ohoo o! Uyan da balığa... - İş güç işte, koştur kovala - Mâlum bunun cezası var. - Ödiycez artık. Ne kadar? - Biz almıyoruz. Sen şimdi dooru şubeye gidiyorsun, nasıl ödeniyorsa öde, bir evrak düzenlesinler al gel bana! ÜLKÜM YÜKSELMEK... Şubede bir tavır, bir surat, sanki ihanet etmişiz vatana... Orta yaşlı bir memure daktilo hurufatı ile dizilmiş kitapçığı açtı, sigaradan çatallanmış bir sesle başladı okumaya: "Efendim meriyetteki mevzuata göre, 'askerlik çağı'; nüfus kütüğünde yazılı yaş esas alınmak kaydıyla, her erkek Türk vatandaşının 20 yaşına girdiği yılın Ocak ayının birinci gününden başlayarak, 41 yaşına girdiği yılın Ocak ayının birinci gününe kadar sürmekte olup... " - 41 yaşına kadar her sene geleceğiz o zaman... - Eee bi zahmet. Di mi ama? - Hani göz hapsi mahkumları vardır, gelip tekmil verirler belli fasılalarla. - Bir şey mi dedin? - Yok canım ne haddime. Cezamı yiyim de aklım başıma gelsin. Afedersiniz ne kadar? - Şu kadar lira! (Miktarı tam hatırlamıyorum ama o gün için iyi para... Üç yevmiye diyeyim ben sana) - Buyrun alın. - Hayır biz para almıyoruz, vergi daireleri tahsil ediyor. Bugün işler yattı gider, bari koşturalım da bir başka güne sarkmaya. Vergi Dairesine vardım. Nasıl kalabalık, nasıl karanlık, nasıl havasız. Kavga, gürültü, kargaşa. Neticede birine ulaştım. - Efendim o işlere Hocapaşa bakıyor. Haydaa... Atladım Eminönü'ne indim. Sordum, soruşturdum, buldum. Meğer bildiğimiz binaymış. Gülhane'ye giderken sağ kolda. Sıra kuyruk derken bankoya yanaştım. 'Bir cezam vardı.' - Haa askerlik yoklaması. Onlar Salı Perşembe alınıyor. - İnanın koca günüm gitti, yerim uzak. Bi kolaylık yapsanız da... - Kuralı koyan ben değilim baayfendi, aaa lütfen ama!.. Evrakımı önüme savururken bağırdı "Evet sıradaki!" İLERİ GİTMEKTİR Salla gitsin diyeceksin olmaz, Devlet alacağına şahindir, yanına koymaz. Bekletir bekletir tam ihaleye girerken, yurtdışına çıkarken gözüne sokar. Bavul elde kalakalırsın hava meydanlarında. Neyse Salı günü yola koyuldum. Kotil ya da İsvan devri, ortalık nasıl pis, öbek öbek çöp dağları uzanıyor. Troleybüsler açıktan alınca hattan ayrılıyor, boynuzları çıkıyor. Zor şer vasıl oldum, cezayı yatırdım. Yüresem ne var? İnat ettim dert aldım başıma. Otobüsler konvoy olmuş, bi gıdım ilerlemiyor. Yani sonunda ağzımı bozduracaklar bana... Çarşamba sabahı şubeye gittim, yine sıra. Şahsen takip etme mecburiyeti olmasa tamam, kaç gün oldu, müşteriler kapattığımı sanacaklar. Neden sonra çağırdılar, kara cildli battal boy yoklama defterine bi mühür vurdular. Bir de evrak düzenlediler "al bunu karakola!" Teşekkür edip çıkacağım. - Nereye? Albaya imzalatacaksın daha! Şube Başkanının kapısında bir erbaş, yaklaştım yolumu kesti. "Şimdi olmaz! Komutanımın misafirleri var!" -Ya bi rica etsek. -Sen öğleden sonra gel şeker abim, iş açma başıma. İyi vatandaş olacağız ya, koştur o yana, koştur bu yana. HAVANDA SU DÖVMEK Avanta için yokuş yapıyor, sebepleniyorlar desen o da değil. Lâkin karşılarına dikmekten, boyun büktürmekten hoşlandıkları vakıa. Yok bu kadar emeğin sonunda vatana millete bi faydamız olsa amenna. Hani gel deseler gitsem, bahçeyi belletseler, patates soydurtsalar, badana yaptırtsalar... Hatta alıp götürsünler baraj inşaatlarına... Bi işe yarasam canım yanmayacak valla. Benim gibi milyonları düşünün, ne işgücü kaybı ama. Bi de tunçtan harflerle yazmışlar "Türk övün çalış..." Türk nasıl çalışsın? Üç gündür tezgâh açamadı daha! * Diyeceksiniz nerden icap etti? Efendim Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, "Adrese Dayalı Nüfus Kayıt ve MSB Bilgi Sistemi'nin devreye alınmasıyla askerlik ve yedeklik yoklamasının kaldırılacağını" açıklamış. İşte budur! Onca yıl gittik geldik... Boşu boşuna!