Bu gün git, yarın gelme

A -
A +

Eskiden memurlar imparatordular. Huzurlarına düğme ilikleyerek çıkar, beklersin hazırolda. Masaya yanaşırsın, teyzem yüzüne bakmadan sayar: "Nüfus cüzdan sureti, ikametgah, 6 vesikalık, muhtardan tasdikli ilmuhaber, ayrıca..." -Tamam hepsi var. -Peki arz-ı hal (dilekçe) yazdırdın mı? -Kendim yazdım. -Sen nereden bileceksin ki? Bak eksik işte! Hani bunun pulu? -Pul şart mı? -Ya ne ya! İyi de pul dediğin öyle her yerde satılmaz. Şehrin birkaç yerinde hususi büfeler vardır, onlarda bulursun ancak. Yedibuçuk kuruş tedavülden kalktığı için mecburen on tane alır, 75 kuruş bayılırsın adama. Neyse pulu da buldun, yalayıp yapıştırdın. Aldın getirdin, memuranım oralı olmaz. Serçe parmağı ile yakın gözlüğünü kaşına doğru itince bakacak sanırsın, arkadaşından aldığı örgüden örnek çıkarmaktadır o sıra. Neden sonra farkına varır da, eliyle bir def işareti yapar. "Kayda!" SAĞDAN ÜÇÜNCÜ ODA Kayıt kuyruğuna girersin, bileklerinden dirseklerine kadar kolluk geçirmiş bir ihtiyar mürekkep akıtan dolmakalemle meşin kaplı deftere adını yazar, numarayı sabit kalemle çızıktırıverir istidana. - Şefe imzalatıyorsun. Sağdan üçüncü oda! Şef muhtemelen misafir ağırlamaktadır, bıkkın bir ifade ile "s" ye ya da "z" ye benzeyen bir paraf atar. Kağıdı alır ilk kadına getirirsiniz... "Tamam masanın üzerine bırak!" Keyfi gelince eline alır "hani iyi hal kâğıdı?" - Söylemediniz ki ama... - Her şeyi söylemek mi lazım? Bunu da bilmiyorsanız artık... Kalkar nüfus kaydının bulunduğu şehir ya da kasabaya gidersin... Adliyedekilerin keyfi yerindeyse, yazar uzatırlar. Sabıkalıları ezbere bilirler zira. Bazısı da peşine takar, bodrum kata inersiniz, nasıl izbe, küf kokusu burnunun direğini kırar. Lambanın sarı ışığı kendini aydınlatmaktan acizdir. Kuytularda öbek öbek çuvallar, kaçışan fareler, uçuşan yarasalar... Neyse dosyanı bulur bakar, dilekçene bir mühür vurur, bi de imza atar. VUKUATLI OLACAK Alır gelirsin. -Ama senin nüfus cüzdan örneğin vukuatlı değil. İçinde ya sabır çeker yumruklarını sıkarsın "şimdi vukuat çıkacak" - Ne yapmamız gerekiyor? - Doğru kasabana! - Yeni gittim geldim onca masraf, mektupla istetsek olmaz mı acaba? - İadeli taahütlü ile olur ama onun ücreti var. - Tamam neyse veririz icabında. Eline cebine atarsın hareketlenir, kağıda bir şeyler yazar sarı zarfa sokup kenara koyar. -Tamam gidebilirsin. - Cevap bi haftada gelir mi? - Bilemem, ne zaman yollarlarsa. Neyse onu da halleder dosyaya koyarsın. Teslim ederken sorarsın "netice ne zaman belli olur acaba?" - Boyacı küpü mü bu? Daha kurula sunulacak, karar alınacak, sonra ilanen tebliğ olunacak. Gel git askılara bak, günü geçerse sil baştan... Evet sıradaki... Hayır sen değil, gözlüklü olan! Lisan-ı hal ile der ki "çık git ve bir daha uğrama!" Halbuki... Halbuki iş bitirici tipler vardır, devlet dairelerine rahatlıkla girer çıkar, şeflere, katiplere el sallarlar. Onları Vilayet meydanına açılan kıraathanelerde bulabilirsiniz. Altın dişlidirler, kirli bir kravat ve yağlı bir fötr takarlar. Sizinle çabucak dost olur, memurların ne kadar yiyici olduklarından (günahı boyunlarına) bahs açarlar. Eğer maliyeti (rüşveti ağızlarına almazlar) kabul ederseniz yardımcı(!) olacaktırlar. Ya şimdi? -Beyefendi vatandaşlık numaranız? Bilgisayardan iki tık tık, bi şıkşık... Gidebilirsiniz tamam. -Bitti mi? -Evet, bu kadar. Bunlar alışık olduğumuz şeyler değil. Şaşırıyor insan.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.