Ellili altmışlı yıllarda Amerikan arabaları ekseriyetteydi. Bunlar pastel boyaları, beyaz tavanları, nikelajlı pancur ve tamponları ile göz alırlardı. Koltuklar çift renkliydi, yumuşacıktı, her karışında antika düğmeler vardı. Gelgelelim yerliler daha fazla alâka uyandırdı. Halbuki Anadol ve Murat sade arabalardı. Döşemeleri cild bezinden (vinlex ) yapılırdı, kışın "bırr" dedirtir, yazın haşlardı. Hal böyle olunca bir halı kilim yayılmalıydı. Eh sen koltuğa pösteki serersen, yenge hanım da arkaya "orlon karpuz" koyardı. Pelüşlerde ne bulmuştuk bilmiyorum, toz tutuyor, kirleniyor, bit pire barındırıyorlardı. Metale dokununca kıvılcım atıyordunuz, insanı elektriklendiriyorlardı... Pelüşte ilk akla gelen renk kar beyazdı ama kavuniçi, şeker pembe ve boncuk mavi de prim yapardı. SEDEF KAPLAMA Eskiden ama çoook çok eskiden direksiyon simitleri ve vites kolları demirdendi, sert ve soğuklardı. Bunlar ya naylon şeritlerle sarılır ya da sedef görünümlü plastikle kaplanırdı. Sonra direksiyon simitleri yumuşadı, (lastik sünger neyse artık) ama o moda kalkmadı. Direksiyona topuz Amerikanlara yakışırdı, turları çoktu ve yumuşacık dönüyorlardı. Ama Tofaşlara, Renolara da taktık, elimize kolumuza dolandı. Almancıların yurda araba taşıdığı yıllarda Opellerle, Tospagenlerle, Mercedeslerle tanıştık. Avrupalılar işi bilmiyorlardı. Arabanın her şeyini tastamam hazırlıyor, bizi o zevkten mahrum ediyorlardı. Halbuki yerli oto sanayi size çıplak bir araba sunar, paspası bile zevkinize göre seçme hakkı tanırdı. Sağ ayna, emniyet kemeri, koltuk kafalıkları... Canım bunları isteyen vardııı, istemeyen vardı. İşte teybin delikleri hazırdı, isteyen Philips taktırır, dileyen Blaupunkt alırdı. Gazetelerin küçük ilanlarında bold harflerle "Pioneer radyo teyp" yazılırdı. Teferruat deyip geçmeyin, arabayı sattırırdı. Bu arada atlamayalım abiler, kaset kutusu tavana asılırdı. Bizim aksesuar sevdamız biraz da model yükseltme çabamıza bağlıydı. Çünkü 88 ile 2002 Şahin arasındaki fark sadece stop lambası ve üç beş çıtaydı. Arabalar birkaç yılda çürür dağılır, toplatırken Doğan pancuru taktıran kafadan sınıf atlardı. Ama önüne yıldız çakmakla Sercedes Mersedes olmaz, Magirus, Deutz'luktan çıkmazdı. Evet, viteslerin yumuşak geçmesi için baskı balata ve bilyeniz yeni olacaktı. Lakin topuzu ışıklandırılmalı, sapına boncuk sarılmalıydı. Üzerine 33'lük tespih asılmadıktan sonra, elimiz varmazdı. El dediniz de aklıma geldi. Bir ara ön cama yapıştırılan beş parmaklar vardı, üzerinde "by by" yazardı. Bir arabada olmasın ne mümkün? Fırıldak yap para kap, takoz, zincir, çekme halatı kadar önemli bir aksesuardı. Sonra bir telsiz hevesidir yayıldı, minibüsler baz istasyonu cesametinde antenlerle donandı... Sinyal sesleri, uğultu, cızırtı... "Cvvvziiiuuckvzck vzck Redkit Daltonları arıyor bir iki!" - Dalton dinlemede hayrola? - N'ossun ya, takılıyoz da... Kah kahlar, kih kihler... O kadar çocuk ve kadının içinde belden aşağı espriler yapılırdı. ŞEHİR EFSANESİ Arka cama ya bir kadın gözü takılırdı (hani yaşmaklı), ya da dua eden kız çocuğu. Derken bir jaluzi modasıdır başladı... Ardından perdelere kaptırdık, gören de sanacak bakan arabası... Sırf bu yüzden dikiz aynaları dumura uğradı. O yıllarda cama yapıştırılan vantuzlar vardı. Bunlara naylon çiçekler ve şoförlerin meyl ettiği vecizeler asılırdı. Lagalara girince düşer, yalanıp tekrar yerlerine tevdi olunurlardı. Minibüsçüler adını duymadığınız takımların flamalarını taşırlardı. Bakarsınız Kuzey İrlanda da bir kriket klübü. "Ya abi ne alâka?" -Ossun yakıştı arabama! Bir ara aynaya CD bağlayanların radara yakalanmadığı rivayeti çıktı. Kat'a inanmayınız, tamamen tevatür, bilseniz o yüzden ne canlar yandı. Kaldı ki özenle yıkayıp, itina ile kuruladınız diye arabanın çekişi mekişi artmazdı. HAVAN KİME GÜZELİM? Motoru güçlü sansınlar diye egzozlara iri iri ağızlar takılırdı ve metal alaşımı andıran alengirli cant kapakları... Renkli cam havası veren filmler, çakma klima butonları, üzerinde kocaman kocaman Sony yazan Tahtakale kolanları, açılmayan şibidaklar ve hiçbir zaman yanmayan sis farları... Havalı korna çalışırdı ama... Şimdi asker götürüyorsun, hacı karşılıyorsun, mahalleden tıfılları yüklenip sünnet konvoyuna katılmışsın, ya da tuttuğun takım maç kazanmış... İki datdiri dat datlatamadıktan sonra neye yarardı?