SIRA DAYAĞI Öğretmenin vurduğu yerden gül biterdi, sıra dayağı ile goncalar saçılırdı sınıfa... Benim gibi varoşlarda okuyanlar hatırlar. Adam şehre yeni gelmiştir, zor şer tutunacak, kavga gürültü bir gecekondu yapacak. Çocukları ile nasıl ilgilensin, koyverir yoluna... Yavrucakların yüzleri çorak toprak gibidir, burunları akar. Dişler çürük, bademcikler iltihaplı, gözlerde çapak. Saçları yer yer dökülmüştür, para gibi para gibi boşluklar. Ağabeylerinden ablalarından kalan önlükleri giyerler, siyah demeye şahit lazım boz bulanık çaputlar... Şebeke suyu yoktur, kadınlar peynir tenekelerini keser, kulp çakarlar. Saatlerce tulumba başında bekler, sıra kavgası yaparlar. Banyo olan evler parmakla gösterilir, haftada bir yıkanan çocuk temiz sayılır o sıralar. Semtin zenginleri de vardır tabii. İlk çocuğu okula başlayan eşraf gelinleri öğretmenin ardı sıra dolanırlar. Bunlar "sınıf annesi" olur, kurabiye dağıtırlar. Para vermeye pek meraklıdırlar, ikiletmeden sınıf perdelerini alırlar. Mahdumları elbette bakımlıdır, önlükler jilet, saçlar ipek ipek. Ön sırada oturur, beyaz zambak ya da altın damla kokarlar. Meşin çantaları, kalem kutuları vardır, kollarında Hislonlar, Nacarlar... KONUŞ ÇOCUK! Olur ya, prensimiz o gün saatini evde unutmuştur, kaybettiğini sanır, panik yapar. N'oldu evladım? "Saatim" der ağlamaklı bir ses tonuyla. Öğretmen vaziyetten vazife çıkarır, "kim çaldıysa çıksın ortaya!" Kimse çıkmaz. -Ben bunu kimin yaptığını biliyorum. Bak başından buhar çıkıyor. 7 yaşındaki çocuk etkilenir tabii içimizden üçü beşi elini kafasına götürür tepesini yoklar -Kulakları da kızardı görüyorum! Ezik takımından kulağını elleyen elleyene... Zavallıcıklar! Beyfendinin dedektiflik damarı kabarmıştır, şüphelendiklerini kenara çekip zarf atar... -Biliyorum çalmadın, geçici bir müddet için aldın. Nereye koydun söyle bana? -Ben almadım örtmenim. -Gözlerin öyle söylemiyor ama! Neticede kendi "şaşmaz usullerini" kullanır sümüklülerden birini ayırır, üzerine çullanır. -İtiraf et de mevzu kapansın yoksa bir ton kötek yiyeceksin. Adını da idareye verecem, mektepten atacaklar? Belediye hopörlerinden bile bağırtırlar. Sonra doooğru karakola! Garibim ağlamaya başlar, korkudan altına kaçırır hatta. Bu onun suçlu olduğuna delalettir. Öğretmen "Hımmm" çeker, "demedim mi ben sana!" Saatin kaybolmadığı anlaşılır ama garibim aklanamaz bir daha... Potansiyel hırsız muamelesi görecektir o günden sonra. Bazı öğretmenler ise sınıfı sıra dayağına alır. Saati kaybolan beyzade hariç herkesi ama... İyi öğretmeni şuradan ayırırsın. Onlar cetveli yatay vurur, diğerleri dikine dikine çakar. "Bitiştir bakayım parmaklarını!" Elini tuzluk gibi yaparsın. Çaat çat! Tırnaklarına tırnaklarına... Elini çocukla kirletmeyecek kadar titiz olanlar ise emreder, "vur bakayım arkadaşına!" Yavaşça vurursun, "Olmadı! Vurdun mu beş parmağının izi çıkacak!" Yine es geçersin. Bu sefer öbürüne döner "sen vur ona! Acıma!" O da baştan savar. - Bak ben sana aşkedeyim de anla! Şırrrak! Kulağının tozuna! Kadın öğretmenler genelde sakindirler de kocasıyla tartıştılarsa yaklaşma. Ojeli tırnaklarını kulağınızın memesine geçirir, bir taraftan ekseninizin etrafında çevirir, bir yandan aşağı yukarı büker, ayarınızı bozarlar. Bizim nesil saçlarını niye Orhan Gencebay gibi kestirir, kulaklarını saklar? Çünkü kepçelerimiz şempanze gibidir de ondan. Eh sen süt çocuğunun kıkırdağına asılırsan... Bazıları daha pratiktir, kendini yormaz, diyelim iki çocuk konuşup fıkırdıyor, arkadan gelir kafalarını Tekirdağ karpuzu gibi tokuşturuverir... Tok bir ses, bunu bütün sınıf duyar girerler hizaya. Hani ikaz etse kendini hazırlarsın. Ama birden bire ve hiç ummadığın anda... Müthiş bir acı, beyninde o ekolu seda! Çizgi romanlardaki "doinng" sesi boş değildir valla. KANA KAN İNTİKAM Varoşlarda "dayakçı öğretmenler" itibarlıdırlar. Korku ile karışık bir saygı duyulur onlara. Hatta çarşıda laf atar "senin haylaz dün kabahat işledi, haberin ola!" -Eti sizin kemiği bizim, benzeteydiniz hocam. -Gereği yapıldı. Meraklanma! -Elinize sağlık. Ben sorarım ona! Okulda sopalandığın bir şey değil, baban duyacak diye ödün kopar... Bir fasıl da o geçer, kemiklerini kırar. Dayak ye, sakla... Dayak ye, sakla. Ne travmaymış ya... Neticede sen de gidip küçük sınıflara şarlarsın, ya da evdeki kardeşi, ablayı haşlarsın. Dövüle dövüle, "acımadı ki, acımadı ki" moduna girersin zamanla. Pataklanırsın, pataklarsın. Diş gıcırdatırsın, kalaylarsın, yumruk sıkarsın, kini nefreti öğrenirsin okulda. Yıllar geçer... Bir gün ufacık bir trafik kazasında vitesten atarsın. Levyeyi kaptığın gibi inersin, zerre kadar acımazsın muhatabına. Haydaa! Hiç yoktan facia...