Hatırlar mısınız bilmem, biletçilerin koltuk altlarında tahta kutuları olurdu. Nereye gideceğinizi sorar, beyan ettiğiniz durakların üzerine sabit kalemle iki çizgi atarlar. Kalemin arkası lastiklidir onunla bileti koparır, uzatırlar. Paraları göğsüne çapraz kayışla asılmış meşin çantaya koyarlar. Hiç unutmam Kısıklı Kadıköy tramvayına binmiştik. Babam bir tam bir talebe almış sıkıştırmıştı avucuma... Ben de onları camın kaydığı boşluktan aşağı sallamışım dalgınlıkla. Numune hastanesinden kontrolcü binmez mi, geldi dikildi başımıza. "Biletler!" -Ver oğlum amcana! -Ben onları attım ama. -Nereye? Parmağımla boşluğu gösterdim "Buraya!" Bilet 15 kuruş, ceza 2,5 lira. Babam para vermek için davrandı, adam "delikanlıya inandım" dedi, başımı okşayıp geçti yana.. Gösterebilirdim oysa. Boşlukta duruyorlardı hâlâ. KAMPANAYI ÇALA ÇALA Eletrikli tramvay 1912'den itibaren sefere başlar. Üstelik Galata köprüsünden de geçip, iki hattı bağlar. Cereyan, Silahtarağa elektrik fabrikasından üretilmektedir o yıllarda. Tramvay ray üstünde giden bir alamettir, haliyle direksiyona ihtiyaç duymaz. Peki o dönen şey? El frenidir, papuçları indirir sıkıştırırlar. Zaten üç tane freni vardır: Motor freni, ray freni ve el freni. Emniyetlidir bu manada. Birden dokuza kadar numaralandırılmış bir rezistans vardır ki akımı ayarlar. Kademe arttırdıkça hızı da artar. Bir manivela daha vardır ki karlı günlerde kum döker raylara. Son duraklarda keskin dönüşler olur, tramvay arabasının demir tekerlekleri raylara sürter "cvzzzck" diye garip sesler çıkarır, ki içinizi ürpertir, tüylerinizi kabartırlar. Binersiniz bir sahanlık, küpeşte derler ona. Sürgülü kapıyı açıp girersiniz arabaya. Tramvay küçük bir vasıtadır aslında 18 koltuğu vardır, haydi 10-15 kişi de dursun ayakta. Balta burunlu Alibeyköy dolmuşları da bunu alır icabında. Koltukların arkalıkları kayar, gidilen istikamete göre ayarlanırlar. Bence çok pratik, mühendislerini tebrik ediyorum ayrıca. Üç depo vardır, Mecidiyeköy, Beşiktaş ve Atikali. Karşıda ise Hasanpaşa. Kar olur, tipi olur bazen sefer tamamlanamaz, döner geri "tornistan!" İstanbullular gün içinde tramvaylı vecizeleri kullanırlar. Misal genç kızlar laf atan delikanlılara "depoya gider" derler, "asılma!" Havalı tipler bozum olunca "ne o aslanım? Kuyruğunu tramvay mı çiğnedi" diye sorarlar. BU MÜESSESEDE GREV VAR Mütareke yıllarında Tramvay İdaresinin (Belçikalı Sofina) tavrı değişir. Azınlıklara bey, Türklere köle muamelesi yapar. Kondüktörler kabalaşır, hanımları bile iter kakarlar. Sofina başka ülkelerde elemanlarına verdiği hakları bizim ülkemizde terennüm bile ettirmez. Personelin sekiz saat mesai ve haftada bir gün tatil gibi makul bir talebi vardır ama dikkate alınmaz. Nitekim Tramvay ve Tünel Kumpanyaları Amelesi Heyet-i Müttehidesi grev yapar. Ki bu da bir ilktir topraklarımızda... 1924 yılında Tramvayla yolculuk eden İstanbullu sayısı yılda 60 milyonu bulur. 1939 yılında Tünel Şirketi 175 bin liraya, Tramvay şirketi ise 1.750 000 liraya Nafia Vekaletine devredilir. Artık İETT umum müdürlüğü derler ona. Ellili yıllarda talep ziyadesiyle artar, tramvay arabaları salkım saçak yolcu taşırlar. Ve 1966 yılında raylar sökülür, tramvaylar yüklenir maçunalara. Mâlum akibet... Elveda!