70'li yıllarda muhabirler Zenith kullanırlardı, nadiren Pentax ve Yashika Bir de Lupitel tabii. Bu Rus güzeli Rolleiflex mantığı ile dizayn edilmişti, üstten kapak açardı. Alışan muhabir alttan da bakar, kalabalıkta elini kaldırıp deklanşöre basardı. Fotoğraflar siyah beyaz çekilir, her muhabir iyi kötü agrandizör kullanır, banyodan ney de anlardı. Notlar çoğu defa defterciklere (üzerinde bloknot yazar) alınırdı. Olmadı üç beş teksir kağıdını zımbalayan işe çıkardı. Serviste sayılı daktilo vardı, erken gelen oturur, deli gibi klavye tıkırdatırlardı. Zavallılar aşırı kullanımdan ötürü yıpranmışlardı, tuşlar takılır, şeritler dolanırdı. Ş tuşu çalışmıyorsa, s basıp altına nokta koyarsın, mesele yapılmazdı. Derken negatif filmin yerini dia aldı, hayatımıza Nikonlar Canonlar daldı. Canon AE-1'ler, Nikon f2, f3 ve f4 efsane cihazlardı. Bunlara kollu metz flaş takardık ki çok güçlüydü ve peşpeşe çakardı. Enerji yüklerken vınlar, adeta sireni açık ambulansı andırırdı. Doldu mu seri ateşe geçer, kaleşnikof gibi saydırırdı. Mahkemede hasımları olan davalılar ürker, silahlı saldırıya uğradıklarını sanırlardı. Sırf o yüzden hakimin azarladığı olurdu, hatta. Işık değerlerini elbette sizin vermeniz gerekiyordu, hata yaparsan film ya seloband gibi şeffaf ya da pantolon kemeri gibi siyah çıkardı. Sony, kasetlere kayıt yapabilen cep teypleri üretince, not tutmaktan kurtulduk, inanın nefes aldık. Beyanat verenin de "ben öyle demedim, arkadaş yanlış anlamış" gibi kıvırma şansı kalmadı. O günlerde bütün hastanede ve adliyelerde mutlaka muhabir bulundurulurdu, istihbarat servislerinde 80 -100 kişi çalışırdı. Derken netliği kendi yapan, ışığı kendi ölçen, asayı kendi okuyan, diyaframı kendi kısan, mesafeyi kendi ayarlayan ve flaşı "gereği kadar" atan makineler çıktı. Fotoğrafhane kapısında dokuz doğurmuyorduk artık. Filmin kurtaracağından emindik, içimiz rahattı. Masalarımıza bilgisayar konduğunda da bir hoş olmuştuk. Haberini yaz çıkışını ver tamam, dizgi diye bir servisin mânâsı kalmadı. Sonra... Sonra, digital kameralar yayıldı, her geçen gün pikselleri yükseldi, ışığa hassasiyetleri arttı, fiyatlarıda alçaldı. Teknolojinin gozünü seviym Yıllar evvel arkadaşın biri turistten müstamel makine alacak. Hiç unutmam 1500 dolar. Tutulan bir model de değil, caydırmaya çalıştım: "Yaa boş ver maceraya girme, elinde kalacak!" "Makine umurumda bile değil" demişti, "üzerinde 1 GB kart var, nerden baksan bin dolar!" Şimdi 8 GB kart 20 lira, almayanı dövüyorlar. Gelelim sese. Parmak kadar digital kayıt cihazı 300 saat ses alabiliyor. Üstelik istediğiniz dosyayı bilgisayarınıza atıp saklayabiliyorsunuz, hafızada ahım şahım yer tutmuyor. Kartfonlar, 3G'ler derken işin çivisi çıktı. Haberi dinlerken yazıyorsun, fotoğrafları iskemle bulabildiğin ilk yerden atıyorsun. İcabında sayfa maketini istiyor, "şurasını düzeltelim" diyebiliyorsun. Şimdi biri iddiada bulunsa: Gün gelecek gazeteler devasa plazalarda değil, küçücük ofislerde hazırlanacak! "Ufak at" diyebilir misin adama?