Diyelim yenge çocukları alıp birkaç günlüğüne akraba ziyaretine gitti. Akşam eve geldiniz, baktınız evvelce ayak sesinize açılan kapı olmuş duvar... Girdiniz, sofa sessiz, odalar sessiz, duvarlarda garip bir sükût var. Sağda solda parmak kadar terlikler, minik minik pijamalar, tekeri kopmuş arabalar, bez bebekler, naylon tabancalar. Şimdi çocuklar nasıl tütmez burnunuzda? Ah burada olsalar da sırtınıza çıksalar... Geçtiniz mutfağa... Masada bir not "fasulye dolapta!" Cacık da var pilav da ... İyi de böyle tek başına... Oğlan bacaklarınıza sarılmadıktan, dilli düdük ondan bundan konuşmadıktan sonra... İnsan çocuk sesinden bizar olur mu ya? Orman neye yarar, kuşlar cıvıldamasa... Cemaat de çocuklarla mânâlı. Yarın imamete onlar geçecek, kameti onlar okuyacaklar. NE VEBAL AMA Çocuk için ramazan biraz iftardır biraz teravih! İftarı doya doya yaşarsınız, karışan olmaz lâkin... Lakin teravihlerde bazı çatık kaşlı amcalar vaziyetten vazife çıkarır, daha kapıdan girerken parmak sallar, ikazda bulunurlar. Teravih yatsı ile birlikte 33 rekat... Ki eski hocalar hız yapmaz, kıraatlerini bozmazlar. Kavmede ve celsede (iki secde arasında ve rükudan doğrulunca) tumaninete (vücudun sükun bulmasına) titizlikle uyarlar. Hani nereden baksan bir, bir buçuk saat... Çocuk için az sayılmaz... Her ne kadar ara salevatlarla gözleriniz açılsa da dikkatiniz dağılır, belki rahavet basar. Siz de bir punduna getirir büyüklerinizin hakimiyet alanından çıkar, gider arka safta buluşursunuz hayta akranlarınızla ... Omuz omuza el bağlayan tıfıllar... Saf hepinize yetecek kadar geniştir ama nedense biri öbürünü iter, öbürü berikine dirsek atar. Hasılı ufak ufak vidalar gevşer, yanınızdakiler fıkırdar. Büyükleriniz öğretmiştir gülerken göbek oynarsa gitti namaz. Kendini sıkarsın, kasarsın, gözünü secdeye mıhlarsın, kolunu çimdirirsin, dudağını ısırırsın ama gitgide kabarmaktadır fırtına. Hasılı bir "pıgggh" sesiyle koparsın, artık dizginlemek ne mümkün? Koyverirsin yoluna... Ve korkulan an. "Selam!" Cemaat salevatları okurken, kendilerini cemaatin sevk ve idaresinden mesul sanan yaşlılar koşar gelir, birinizi o safa sallarlar, birinizi öbür safa... Zaman zaman kulak çeker, şamar patlatırlar... Hatta tutup kolunuzdan dışarı atarlar. Herkes içeride siz kapının önünde kör karanlıkta... Onların teyze versiyonları da vardır. Üst katta... Gözlerini pörtletip pörtletip bakar, işaret parmaklarını burunlarına yapıştırırlar... Hışşşt pozisyonu. Minik kızları çimdirip çimdirip hizaya sokarlar. Haydi benim gibi arsız pişkin takımı aldırmaz ama bazıları el bebek gül bebektir, hanım evladıdırlar. Düşünün "höt" bile denmemiştir onlara. Çocukcağız başlar mı içini çeke çeke ağlamaya.... Şimdi hangisini tercih edersiniz? Bir çocuğun kıkırdamasını mı? Hıçkırmasını mı? Ama amcaların öfkeleri dinmez, hınçlarını alamazlar. Çıkışta babanızı da haşlayacak. "Lütfen yani" diyeceklerdir, "olmuyor ama!" Eskiden babalar "sana ne ya? Benim oğluma karışma" demezler, diyemezler. Teamüllere göre aldıkları gazla gelmeli size şarlamalıdırlar. Ki bu bir süre camiden mahrum kalacağınız anlamına gelir. Eyvah gitti güzelim ramazan! Beynamazlara sorun göreceksiniz, ekseri buna benzer bir hatıra ile girecekler mevzuya... O asabi amcalar yıllar sonra kahvede dertli dertli cigara telleyecek "bu gençler dine diyanete niye ilgisiz" diye dert yanacaktırlar. Cami yolunu unutan bahtsızlara laf sokacaktırlar akılları sıra... HALBUKİ OYSA... Asr-ı saadet... Mescid-i nebi... Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) secdeyi uzatıyor... Uzatıyor... Uzatıyor... Bazı sahabeler "vahiy mi geldi acaba" diyorlar hatta... İçlerinden biri gayr-i ihtiyari kafasını kaldırıyor. Ne görse beğenirsiniz? Torunu Resul-i Ekrem'in sırtına binmiş, bırakmıyor ki doğrulsa. Fahr-i âlem ciğerparesini incitmemek için uygun bir an bekliyor. Yine Efendimiz'in, kerimesi Zeyneb'den olan torunu Ümâme'yi (Radıyallahu anhüma) omzuna alıp namaza durduğu naklediliyor. Rükû ve secdeye giderken yavaşça yere bırakıyor, kıyama kalkarken tekrar alıyorlar omuzlarına.... Efendimiz bir Cuma günü hutbe okurken, Hasan ve Hüseyin mescide giriyor. Daha çok ufaklar. Biri takılıp yere düşmesin mi? Resul-i Ekrem hutbesine ara verip torununa yöneliyor, sahabîler Hasan ve Hüseyin'i kucaklayıp Efendimize uzatıyorlar. Resul-i ekrem iki göz bebeğini kucağına alıp minbere dönüyor ve kaldığı yerden devam ediyor hitabına. Bırakalım çocuklar şadırvan başında oynasınlar, revakların gölgesinde koşsunlar, cami avlularını mekân tutsunlar. Teravihe de buyursunlar, gülerlerse gülsünler, uyurlarsa uyusunlar. Kızmak, azarlamak, hırpalamak... Aman ha! Zinhar!
Evet cok dogru