Diyelim mahalleye ayıcı geldi. Yeniyetme kopiler hayvancağızın etrafını sarar, arkasını dönünce tekmeyi yapıştırırlar. Öbür yana döner bir başkası çakar. Garibim zaten şaşkındır, burnunda koca halka. Zincir çekildikçe yara tazelenir, inceden bir kan sızar ağzına. Oynatan alacağı bahşişe bakar, itmişsin kakmışsın, pek de umurunda. "Kocakarı hamamda nasıl bayılır?" Kocaoğlan yere yatar. Bunu öğretebilmek için kim bilir ne yaptılar? İhtimal döve döve kemiklerini kırdılar. Efendim ayıcığı yakaladılar mı kızgın sacın üzerinde tutarlar, zavallım tabanları cozladıkça sıçrar. Bu esnada def dümbelek çalarlar. İşte garibim "o sesi" duyunca "o anı" hatırlar, hoplamaya başlar. Seyredenler de "köftehora bak" derler "nasıl keyflendi ama?" Deve güreştiren, horoz kapıştıran, boğa tokuşturan, it dalaştıran... Yeryüzünde eziyet edip eğlenen başka bir millet var mıydı acaba? Eh, sen okuma parçasında karga taşlamanın faziletinden dem vurursan, beni tutamazsın bir daha. Şirazeden çıkarım ağa. Selanik, İstanbul ayırmam, serçe, sığırcık tanımam. Bu yüzden olacak elde sapan dolanırdık, cepte çakıllar, değişik çap ve ebadlarda... Güvercin vurdun mu derhal kafasını kopartacak, kör çakı ile oyup, içini boşaltacaksın. Resimli romanlarda, kahramanlar acıktıkça kuş kızartır ya, o hesap! Aynı şekilde çomağa geçirip çevirirsin ama seninki "ööle" olmaz. Zaten tüyü yolununca sıçan kadar bişi kalır, içini çıkarırken midesi bağırsağı patlar, epten necasete bulanır, et etlikten çıkar. Kaldı ki kuşcağız yaktığınız kağıtların isinden kararır, bırakın pişmeyi doorudürüst ısınmaz. "Bööö" dedirtecek bir şeydir ama tuzsuz bibersiz yemelisindir. "Hımm nefis olmuş" deyip nispet yapmalısındır akranlarına. URUN KIRIN KOMAN! Av, keyf için yapılır. Gece projektörlerle çıkarlar, parlayan göz gören tetiğe basar. Dikşinyuu! Degav! Degav! Degav! Tavşan, keklik fark etmez, uçana da atarlar kaçana da... Maksat can yansın da. Haydi bulduğunu yakaladın, eşe dosta dağıttın. Peki ya yaralananlar? Hayvan canını inine zor atar. Enikleri gelir kanlı bedenine sokulurlar. Sabah biri viyaklamalara gelir. Baksa ki anne mort olmuş yatmakta. Eğer kedi köpek okşayan bir çocuk gördüyseniz bilin ki birazdan teneke bağlayacaktır kuyruğuna. Koyuna ineğe ot veren velede de şüpheyle yaklaşın. Ya yaprağın arasına cam çivi koydu, ya da yanan bir sigara. Balık oltayla avlanır bilemedin ağla. Ama biz dinamit atardık suya. Dere götürmeden üçünü beşini topladın topladın, binlercesi heder olur gider, yayılır vadi boyunca. İRİYSE CİCİ Hayvanlara cesametleri kadar acınır. Misal böcük möcük, milletin derdi değildir ama buzul arasına sıkışan balinalara kıyamazsın yalanı yok ya. Şimdi bir fil düşünün tüfekle vurmuşlar, yaralarından kan fışkırıyor. Hayvan yere yıkılıyor, gelip testereyle dişlerini kesiyorlar. Ne büyük facia! İyi de gülüm, karınca yuvasına bastın, bin cana kıydın o anda. Boşveer. Küçük şeylere, aldırma (!) Sinekmiş, kelebekmiş, tatarcıkmış... Terlik tersi, filit, fısfıs... Alayı kırılır, hatta mor ışıklı tuzaklardan asılır, çatır çatır yakılır. Kanuni, bizzat yetiştirdiği armut fidanları istilaya uğrayınca şeyhülislama sorar: "Dırahta ger ziyan etse karınca, zarar var mı karıncayı kırınca?" Zembilli Ali Efendinin cevabı da şairanedir "Yarın Hakkın divanına varınca, Süleyman'dan hakkın alır karınca!" Duvarlara köşk misali kuş evleri yapan, gureba-i laklakan (leylekler) için baytar bulunduran, dağdaki aç kurtlara et koşturan bir milletin ahfadı bu hale nasıl gelebildi? Bilen varsa anlatsın bana?