Ekmek almak erkek çocukların vazifesidir. Kızlar bakkala çakkala gitmez, iyi demezler yoksa... Teoride ya abin, ya kardeşin, ya da sen düşmelisindir yola. Lakin pratikte iş daima ortancaya patlar. Sana! Ufaklık uyanmış yatakta oturmaktadır. Mahmur mahmur bakınmaktadır kıyamazsın ona. Abiniz ayna karşısına geçmiş sivilceleriyle boğuşmaktadır. Tam uzaktan fünye ile patlatılacak kıvamda, yaklaşamazsınız ona. Annen "hadi benim aslan oğlum" deyince üstüne bir mintan atarsın, ayağındaki çubuklu pijama durmaktadır daha. Kapı önündeki takunyalardan birini ayağına geçirir, sürükleye sürükleye yürürsün. Bir yandan söylenirsin: "Yine mi ben ya! Bu kadar da olmaz ki ama..." Bu sefer kesin kavga çıkaracak günlerini göstereceksindir onlara! İhtiyar bakkal "ne o" der, "bugün parçalı bulutlusun paşam?" Kısık bir sesle "yok bi şey" dersin ama o anlar. İki dıdı bıdı edip efkârını dağıtıverir oracıkta. Dönüşte kime kızdığını bile hatırlamazsın, zaten ekmeğin kafasını götürmüş, kabukları koparmışsındır. Bazen de içi cezbeder, parmağını çengel yapar, kuyu gibi oyarsın... Bir yandan sümüklerin akmaktaymış ne gam, o onların problemidir nasıl olsa. Günde belki on defa bakkala girer çıkarsın. Annen yollar, baban yollar, komşu teyze yollar. Şimdi bir lira vermişler 90 kuruş tutmuş, üstünü alacak değillerdir ya... "Kalsın" dendi mi dönüp gelirsin. Parayı masaya koyar sorarsın "buna ne olur amca?" Bi şeyler olur, olmasa da uydurur. En azından iğde, kuru dut verir ya da kavut (leblebi unu) keçiboynuzu tutuşturur avucuna. Dükkana ev sahibi gibi girersin, isteklerin tartılırken önündeki nohutlardan atıştırabilir, çekirdekten çitleyebilirsin. Göstere göstere ama... Yoksa "hırhızlık" olur "Allah çarpar!" Bakkallar ağır kamil insanlardır, gelgelelim "bu paranın beşte ikisi ile çekirdek, bir tam dört bölü üçü ile bisküvi" dersen seni bozmaz. Zira alacağın çekirdek her hâlükârda bir bardak bölü külâh, istediğin bisküvi lokum çarpı iki yapar.